30 Mayıs 2012 Çarşamba

Pilevneli Poject; İsimsiz


Aslı Özdemir – Berk Çakmakçı - Bora Akıncıtürk - Lara Kamhi - Murat Üf Yaa - Nazım Ünal Yılmaz – Refik Anadol - Sezer Arıcı – Sılacan Köseler - Volkan Şenozan

Pilevneli Project’in “İsimsiz” başlıklı projesinde aynı kuşaktan gelen, 80’li yıllarda doğmuş 10 genç sanatçı yer almaktadır. Sanatçılar İstanbul Bilgi Üniversitesi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Viyana Güzel Sanatlar Akademisi, Middlesex Üniversitesi ve Slade Güzel Sanatlar Okulu gibi çeşitli okullarda eğitim görmüşlerdir. Yapıtlarsa birbirlerinden farklı olup, kolajdan heykele, resimden ışık ve ses enstalasyonuna kadar güncel sanatın farklı tekniklerini içermektedir.

Projenin “İsimsiz” olarak sunulması her sanatçının yapıtlarını bir diğerinden bağımsız olarak üretip sergilemesinden kaynaklanmaktadır. “İsimsiz” başlığıyla işler sadece mekân içerisinde yerleştirilmelerine göre bir birliktelik sağlamaktadır. Bu tür bir yerleştirmeden hareketle projedeki eserler, üretim süreçleri, yaptıkları göndermeler ve bir araya geliş biçimleriyle de bağlamın kendisi üzerinden farklı bir yapı kurmaktadır.

Sanatçılardan bazıları gelecekte kişisel sunumlarıyla da Pilevneli Project’te yer alacağından, bu proje her birinin bir ön tanıtımı niteliği de taşımaktadır.

80’li yıllarda doğmuş 10 genç sanatçının katıldığı “İsimsiz” 24 Mayıs – 09 Haziran 2012 tarihleri arasında Pilevneli Project’te izlenebilir.


Sanatçılar hakkında:

Aslı Özdemir (1984, İTU Devlet Konservatuarı) kolaj çalışmalarını popüler kültüre ait öğelerin kullanımıyla oluşturmaktadır. Şiddet, kahramanlık, erotizm ve güç gibi değişik temalar üzerinden üretilmiş farklı sembolleri alarak, bunların kitlesel olarak nasıl tekrar eden bir akış içerisinde topluma sunulduğunu çarpıcı bir şekilde göstermektedir. Bu sembollerin endüstriyel bir şekilde üretim, sunum ve tüketim süreçleri karşındaki toplumsal belirlenimlik durumu işlerinde üzerine eğildiği temel konulardandır.

Berk Çakmakçı’nın (1988, Parsons The New School For Design) ürettiği işler ağırlıklı olarak sese dayanmakta ve ses çalışmalarını proje dahilinde mekâna yayılan bir enstalasyon olarak uygulamaktadır. Sintisayzır ve çeşitli elektronik enstrümanlar aracılığıyla ürettiği ambient ve emprovizasyona dayalı komposizyonlar müziğini oluşturmada önemli yer tutmaktadır. Çakmakçı’nın müziklerinde dışa vurduğu ağır ve karanlık atmosfer görsel işlerine de benzer bir şekilde yansımaktadır. Projede yer alan ses enstalasyonu mekânda bir videoyla birleşmektedir. Videonun kurgusu da ses çalışmalarına paralel olarak umut barındıran, fakat nostaljik ve melankolik bir his üzerine kurulu.

Bora Akıncıtürk’ün (1982, Middlesex University) projede yer alan çalışmalarında bronz heykelleri ön plana çıkıyor. Heykellerin temel özelliğiyse Akıncıtürk’ün resimlerinde de karşılaşıldığı üzere hareket noktaları olmasına karşın, bunların üzerinden işlerin nasıl biteceğine karar vermeden, başlangıç noktasının deforme edilmesiyle yapılmış olmalarıdır. Heykeller üzerinde görülen çeşitli figürler hazır nesnelerin kullanımıyla oluşturulmuş. Herhangi bir nesneyi “sanata dâhil olabilecek bir oyuncak” olarak gören Akıncıtürk’ün heykelleri, üzerinde birçok ilişkisiz figürün yer almasıyla dağınık bir forma sahip.

Lara Kamhi (1987, Slade School of Fine Art) enstalasyon/video projeksiyon çalışmalarındaki soyut görüntülerle gerçeklik ve temsiliyet / iç ve dış arasındaki ilişkiye eğiliyor. Gerçekliğin ve görüntünün algılanmasındaki öznelliğe dikkat çekerek, renk, biçim ve ışığa dayalı olarak imge ve uzam’ın seyirci üzerinde yarattığı algı süreçlerini kendisine konu edinen Kamhi, mekân içerisinde çeşitli görüntüler yaratıp, bunların algılarını seslerle birleştirerek seyirciye farklı bir düzlemde deneyim sunuyor.

Murat Üf Yaa’nın (1983) fotoğraf dizisi yakın çevresindeki insanların günlük yaşamlarından çektiği karelerden oluşmaktadır. Fotoğraflarında yer verdiği insanları doğal hallerinde veya onları bizzat doğal olmayan durumlara yönlendirerek görüntülemektedir. Aynı zamanda iç içe geçmiş iki dünyanın, doğal dünya ve bunun içine kurulu hayatın, farklı iki yönü olarak toksik ve etkileyici taraflarını yansıtmaya çalışmak öncelikli çaba olarak beliriyor. Fotoğraflarındaki kişilerin kendi çevresinden olması Üf Yaa’nın yaratım sürecinin kişisel boyutunu vurguluyor.

Toplumsal cinsiyet ve bunun inşası, Nazım Ünal Yılmaz’ın (1981, Viyana Güzel Sanatlar Akademisi) resimlerinde sorunsallaştırdığı konulardan birisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Resimlerdeki erkek figürleri ‘öteki’ tarafından çizilmeyi veya oluşturulmayı betimlerken, Yılmaz´in resimleri aynı zamanda bu kurgunun bir sonucu olarak ortaya çıkan duygusal gerilim, aşk, inanç ve hayal kırıklıklarını da konu ediniyor.

Refik Anadol (1985, İstanbul Bilgi Üniversitesi) işlerinde fiziksel mekânla sanal mekân arasında bir sentez oluşturmaya yönelmektedir. Anadol’un sunduğu bu sentezse izleyicinin dış çevreyle kurduğu ilişkideki algıyla oynayarak, farklı bir ortam sunmaktadır. Anadol, “Arttırılmış Gerçeklik” gibi günümüz gösterim teknolojileri aracılığıyla seyirciyi tekinsiz bir mekân deneyimi içerisine çekiyor. Proje alanında koridora kurduğu mekâna-özgü enstalasyonunun PC ile üretilmiş içeriğini, video mapping tekniğiyle short-throw projeksiyonlar kullanarak yansıtırken, 2 kanallı ses tasarımı da bu yansıtmaya eşlik ediyor.

Sezer Arıcı’nın (1988, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) resimlerinde kurduğu komposizyonlar projede yer alan kimi çalışmalarda da karşılaşıldığı gibi toplumsal belirlenimlik üzerine kurulu. Gerek ABD’de gerekse ABD dışında sunulan ideal yaşam tarzını çalışmalarında yeniden işleyen Arıcı, merkezde yaşanılan bir ideal olarak yansıtılan bu görüşü, dışarıda konumlanan ve bu ideali oradan gözlemleyen biri olarak ele alıyor. ‘Hollywood’ serisindeki renklerin kullanımıysa bu idealin yapaylığına biçimsel bir referans olarak kendini gösteriyor.

Sılacan Köseler’in (1986, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) ‘Fantezi’ isimli, metal çubuk, galvaniz ve delikli sacdan yapılmış rölyefi, bir hayal olarak içimizde bulunan günlük yaşamın dışına çıkma ve dinginlik isteğiyle oynuyor. Güneşli bir hava ve uzak bir şehir görüntüsü olarak tahayyül edilen bu uzaklaşma, fırtınada dalgalanan bir palmiye ve gökdelenlerin ardında batmakta olan güneşle kasvetli bir atmosfere bürünüyor.

Volkan Şenozan (1984, İzmir Ekonomi Üniversitesi), web tasarım ve kodlara dayanan işlerinde gizli linklerle ilerleyen labirentler oluşturuyor. Ağırlıklı olarak Graphics Interchange Format (GIF) üzerine kurulu işlerin bazıları sanatçının kendisi tarafından yapılmışken bazıları da internet üzerinden toplanmış GIF’lerin kullanılmasıyla ortaya çıkarılmış. Bu eklemlenmeler bir tür kolaj olarak beliriyor. Dolayısıyla bu interaktif kolajlar, GIF’in en önemli özelliklerinden olan saydamlık ve hareketli grafik desteklemeleriyle hareketli bir yapıya sahip. Şenozan mültimedya çalışmalarında “ekranın bilincin retinası” haline gelmesi ve ekrandaki görüntülerin gerçeklikle aramıza girerek, kendilerini başlı başına birer deneyim olarak sunmasından yola çıkıyor.

Hiç yorum yok: