Zone'lara hapsedildik anlaşılan, bir zone'dan geçemedik diğerine, "kamusal alana kurulmuş gaz odalarındayız" dedi Ceren, üzerine bir şey demeli mi bilmiyorum... Hiç güzel haberler gelmedi bugün İstanbul'un eski mahallelerinden. Halbuki bugünü "bayram" bilen azımsanmayacak bir kesim vardı, dans etmeye niyetleri vardı. Nispeten şanslı bizim zone'da ise, diğer mahallelerden gelen haberleri öğrendikçe, kederinden içenler vardı, cama çıkanlar... Bir şeyler yapmalı, ama nasıl olacak?
10:30, yatak odamın balkon kapısı yerinden fırlayacak gibi titriyor, evin tüm camları titriyor, hayatımda ilk kez helikopterleri binalara bu derece yakın uçarken izliyorum, neredeyse sokaklara giriyorlar. Bir ara balkona çıkıp bağırıyorum, "çarptı, çarpacak, eyvah, git buradan!!!" Evin balkonundan helikopterlerle neden kavga eder insan? Salondaki gaz kokusu ciğerlerimizi yakıyor, camları kapatıyorum, bir kapatıyorum, bir açıyorum, bir çıkmak istiyorum, bir içeride kalmak... Bu hissi çok iyi tanıyorum. Yine o tedirgin sabah, HOŞGELDİN 1 MAYIS!
12:30, kalabalık bir grup polis nezaretinde sokağa giriyor, adeta itiliyorlar, "yaklaşmayın halay çekeceğiz!" diye bağırıyor içlerinden biri, zurnacı ölümüne çalıyor, sanki o çaldıkça polisler uzaklaşıyor. Bir yerlerde konfeti olacaktı, buluyorum, konfetilerimi ve evde bulduğum tüm diğer renkli kağıtları, peçeteleri atıyorum camdan... Sevinç çığlıkları atıyorum, gitmesinler!
13:30, kalabalık kendilerine gösterilen alanda; Mis, Kurabiye ve Süslü Saksı Sokağın kesiştiği o küçük meydanda toplanıyor, panzerler arkada bekliyor, yoklarmış gibi, bir adım daha yaklaşamazlar gibi davranıyoruz, böyle davrandıkça coşkumuz artıyor, "tepki" ve "coşku" arasında bir yerdeyiz. Tepkimiz büyüdükçe, coşkumuz artıyor, evden çağrı yapıyorum, buraya gelin!
14:00, bir saat öncesine kadar perdeleri sıkı sıkıya kapalı olan komşular yavaş yavaş pencerelere çıkmaya, kalabalığa destek vermeye başlıyor.. Mahallelilerin desteği çok önemli, çünkü bazı ihtiyaçlar ofislerden ve evlerden karşılanıyor. Tüm gün sürecek bir mücadele bu. Sokağımla gurur duyuyorum.
14:30, Kahramanım! Polisin attığı tüm biber gazlarını havada yakalayıp elleriyle geri fırlatmış, gösterilere katılmak için İzmir'den yola çıkmış, annesine "arkadaşımda kalacağım" demiş, hangi semtte olduğunu bile bilmiyor, gördüğü şiddet karşısında şokta, henüz 17... Eve götürüyorum, ellerini temizliyoruz, kremliyoruz, yanmış... Farkında değil, umurunda hiç değil.
15:00, sokaktaki bazı işletmeler ücretsiz bira servisi yapıyor, tedirginlik yerini rahatlamaya ve dansa bırakıyor, artık burası bizim ve şayet sıkışıp kaydıysak bu zone'da, o halde yapılacak en güzel şeyi yapmalı diye düşünüyoruz. Hoparlörler sokağa çıkartılıyor, müziğin sesi açılabileceği kadar açılıyor. Çıkışı olmayan, tüm köşeleri tutulmuş bir mekanda, barikatların arasında kendimizden geçiyoruz.
21.00, çağrılara kulak verenler yönlerinizi bizim mahalleye çeviriyor, akşam üzeri barikatlar aşılıyor, sokak tıklım tıklım, şehrin bu en küçük meydanlarından birisinden yükselen ses tüm gece boyunca yankılanıyor. Tüm diğer zone'lardan duyulsun istiyoruz sanki... Kutlanamamış bir 1 Mayıs'ın bütün öfkesi, küçücük bir meydanda sevgi seline dönüşüyor, sevmeye ne kadar meyilliyiz halbuki. Bir izin verseler, şehrin tüm sokaklarına akıtacaktık sevgimizi. Bundan mı korkuyorlar acaba?
Gecenin fotoğrafı; "Cumbada DEVRİM!"
Meydanlar bizden alınıyorsa, camlara çıkar bağırırız elbet, ama yine bağırırız, bir defa daha bağırırız, cumbadan da bağırırız, mezardan da bağırırız, varsa bir sözümüz... Bir sözü olsun, yeter ki insanın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder