15 Ağustos 2010 Pazar

Bir "Dava" İronisi Olarak Bugün.

Hrant Dink üzerine konuşmaktan ve yazmaktan itina ile kaçınırım. Konu 19 Ocak olduğunda, tüm hislerimi ve düşündüklerimi en asgari biçimlerde dışa vururum. Hatta duvar olurum. Susma "hakkımı" kullanmak için değil, tam aksine, bu mesele benim açımdan çok içkin bir çığlığa tekabül ettiği için. Üzerine kuracak tek bir cümlem olmadığı için. Kimyam bozulduğu için. Karşıma birilerini alıp, cafe köşelerinde tartışılacak bir "gündem" olarak saptamadığım için. En çokta, buna dayanacak mecalim kalmadığı için. Ayrıca o davanın gönüllü muhatabı olduğum için. Aynı "suçtan" yargılandığım için. O davanın, tüm gerçek bileşenleri gibi.. Çünkü yanlızca davaların gerçek muhatapları susmak zorundadırlar. Sonunu göremedikleri bir süreci, olasılıklar arasında en zor yöntem olsa da, "soğukkanlılık metodu" ile beklemek zorunda kalırlar. Bu, iki katı yorar... Çoğu kez dışarıda kopup giden gürültüye kulaklarını tıkar ve düşünürsün. Başın önüme düşer. İçinden yanlızca sessizlik gelir. Ve şimdi yine Hrant Dink adına birşey söylemek istemiyorum. Sözüm AHIM üzerine...

Bugün, AHIM'de görülen ilk Hrant Dink duruşmasının haberi ile uyandım. Radikal, "AHIM'deki savunmayla Dink bir kez daha öldürüldü!" başlığı ile veriyordu... Haberi. Dileyenler araştırıp okurlar. Burada tekrardan özetini geçmeyeceğim. Beklenen şeyler olmuştu. Türk Devleti kendisini hayli keskin bir dille savunmuş, hatta AHIM'e sunduğu savunmada Hrant Dink ile nasnoyel sosyalizm övgüsü yapan Nazi örgütü lideri Kuhnen arasında çeşitli bağlantılar kurmaya dahi çalışmıştı. Bilindik bir metod olarak, azınlıklara yapılacak en kolay şeyi yapıp, Hrant Dink'in aslında Ermeni milliyetçisi olduğuna kadar getirilmişti konu. Yine Türk Devletinin savunmasına göre, son yazısı "biliyorum ki, bu ülke de güvercinlere dokunmazlar..." diye biten bir adamın, can güvenliği ile ilgili hiçbir talebi yoktu...(!?!?) Yani son üç seneyi göz önüne alarak düşünürsek, aslında hiçbir şey değişmemişti. Bugün bir kez daha bunu öğrenmiş olduk. Bu haber, benim açımdan en çok buna yaradı...

Diğer yandan, taraflı bir irade olarak Türkiye'nin savunması ne kadar dramatik ise tüm meseleyi AHİM üzerinden anlamak ve o mahkemeyi belirleyici bir asli kriter olarak öngörmekte o kadar dramatik olacaktır. Gün itibarı ile hiyerarşinin başında mahkemeler ve oradan çıkacak kararlar değil, bizler varız. Türlü türlü irade daha var bugün. İyi kötü, bir kamuoyu var.. Devleti inkar etsenede, 1915'i Soykırım olarak çoktan tanımış azımsanmayacak bir kitle var bu ülkede. Hukuk dediğimiz ve önüne kırmızı halilar serdiğimiz o yüce mecranın nasıl bir tıkanmışlık içerisinde olduğunu kanıtlayan sayısız delilimiz var. Kaldı ki AHİM, asla sütten çıkmış ak kaşık değildir. Hiçbir zaman olmadı. Ve o dava hiç beklemediğimiz bir yöne evrilse dahi... Ben şaşırmam. Hukuğa olan güvenimi doğduğum gün kaybetmiş olduğum için şaşırmam. Kendimi dün olduğumdan daha fazla tedirgin ve tuhaf hissetmem. Biz çoktan öğrendik, adalet ne imiş, ne değil imiş.. "Değilleri" teker teker aklımda. O nedenle AHIM ne demiş, Türk Hükmeti kendisini hangi abuk argümanla savunmuş, hepsi bidi bidi geliyor bir tarafından.. Telefon defterime bakıyorum, biz var mıyız, yok muyuz? Geride kalan kaç kişiyi daha arayabilirim bu sabah.. İşte bu kadarı ile yaşıyorum, yaşıyoruz. Öğrendik.

Şaşırmam, fakat şunu sorarım;

19 Ocağın hemen ertesinde, hacmi küçük fakat anlamı büyük bir eylemliliğe geri döndüm bu sabah. Kendi hakkımda, aynen Hrant Dink'in kullandığı cümleleri sarfederek "Türklüğü Alenen Aşağılamak" adına yapmış olduğum suç duyurusunu ve sonrasında adresime postalanan "kararları" tekrar tekrar okudum. Tüm ısrarlarımıza rağmen "aynı suçtan" yargılanmamıza engel olan "hukuki" kayganlık, adalet dediğimiz mekanizmanın nasıl bir görelilik içerisinde olduğunu o günlerde dahi betimliyordu.

Adım Hrant değil, Tayfun olduğu için mi yargılanmamıştım Hrant'ı mezara gönderdikleri o büyük suçtan? Eğer öyle ise, iki kere yazık..! O günlerde daha farklı anlamakta mümkündü. "Yaptıkları hatanın bir nebze olsun farkına vardılar ve artık daha fazlasına zemin hazırlanmayacak" gibi düşünebilirdik. Hoş, hiç öyle düşünmedik. Bunun hayli sert bir "plastik sanatlar" performansı olarak kalmasını hiç mi hiç istemedik. O gün herkes can atıyordu kendi duruşmasına çıkmak için. Söyleyecek çok sözümüz vardı zira..

Başvurudan ortalama üç ay kadar sonra "kovuşturmaya yer olmadığına dair karar" adreslerimize ulaştığında, derhal biraraya gelip yeni bir başvuruda bulunduk. Bunun üzerine bir "müteferrik karar"a ulaştık! Hrant'ı mezara götüren suçtan, bizler duruşmaya dahi gerek kalmadan beraat ediyorduk. Müteferrik karara göre bu suçtan yargılanmamız bir daha mümkün görünmüyordu. Mahkeme, tüm masrafları bizim başımıza yıkıyor ve böylesine "olmadık" nedenlerle kendilerimiz hakkında ikide bir suç duyurusunda bulunmamızın önünü tümüyle kapatıyordu. Açıkça dalga geçiliyordu...!

Gün itibarı ile başvurum hala geçerlidir. Ayrıca bu yazıyı okuyan herkes, benim adıma gereken mecralara suç duryusunda bulunabilir... Hrant Dink'in 301'den ceza aldığı her iki suça iştirak etmeye devam ediyorum. Agos Gazetesinde yayınlanan 8 haftalık yazı dizisinin son cümlesindeki "Türkten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeninin Ermenistan ile kuracağı asil damarında mevcuttur" ifadelerine birebir katılıyor, aynı gazetenin 21.07.2006 tarihli nüshasında yer alan "Elbette bu bir soykırımdır" şeklindeki görüşü tüm inancımla içselleştiriyorum. Kendinizi AHİM'e karşı değil, buradaki toplumsal gerçekliğe karşı savunmanızın bir yöntemi daha kaldı ise eğer, buyurun burada bekliyorum.

Ayrıca AHIM'de görülen davaya müdahil olmak istiyorum. Bu ülkenin yasaları "aynı suça iştirak eden beni" duruşmaya dahi çağırmadan beraat ettirirken, nasıl oluyorda bu suça verilen cezanın haklılığına dair sayfalarca savunma hazırlanıp AHIM'in karşısına çıkılabiliyor? Gerçekten, adalet nasıl oluyor? Bu bir dava değil, olsa olsa bir "dava ironisi" olarak geçecektir tarihe...

23.02.2007 tarihinde "301.Madde: Türklüğü Alenen Aşağılamak" gerekçesiyle kendi adıma yaptığım ilk suç duyurusu;



Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar;





Müteferrik karar;


Hiç yorum yok: