Bu sabah aniden
kütüphanemin en kuytu köşesinde Yusuf Atılgan’ın “Aylak Adam”ını bulmuşken, tedirginliğimin doruğunda,
28 yaşımda, altını çizdiğim bölümlerin bir kısmını yazıya gerçimek istedim.
Sabah programımı iptal etmeme yol açan yağmur ve sıcak limonlu ıhlamur
sağolsun.
Genel yargı doğrudur, romanın anti-kahramanı Bay C.
(Aylak Adam) flaneur ve voyeur'dur, ama bohem'den çok dandy'ye yakındır;
nitekim, ne evsiz, ne sürünerek sanatçı olmaya calışmakta ne de burjuva
hayatını kökten reddetmektedir. Bir dönem daha yavaş adımlarla ilerleyebilmek için Paris bulvarlarında kaplumbağa gezdirdikleri rivayet edilen flaneur tipinin aksine, çok hızlı adımlarla yürür. Aynen flaneur'de olduğu gibi kentli ve dolayısıyla kalabalıklar içerisinde olmasına rağmen yalnız (kamufle) bir karakterdir, ancak entelektüel kaygılarından ziyade, gerçek bir romantik olmayı arzular. Aradığı şey, asla bulamayacağını bildiği, modern
zamanların en büyük trajedisi; sevgidir. Belki de bu sebeple sanata dönüştürebileceği
bütün olasılıklar olumsuzlukla sonuçlanır. Üstelik onun için aslolan sevgiyi bulmak değil, aramaktır. Kendisi zengin
değil paralı. Tembel değil
aylaktır. Aylaklığı bezginlik değil,
başlı başına
bir eylemdir.
“ - Neden bu kadar kötümsersin?
- Sen neden değilsin?”
“Biliyorum siz küçük sürtünmelerle
yetinirsiniz. Büyüklerinden korkarsınız.”
“Yüzüne baktıkça ona sarılmaktan çekiniyordu. İçini böyle çırılçıplak açan birinin, artık bunları gören insanı sevemeyeceğini sanıyordu. 'Beni bırakırsa, bunları anlattığı için bırakacak' diye düşündü.”
“Yüzüne baktıkça ona sarılmaktan çekiniyordu. İçini böyle çırılçıplak açan birinin, artık bunları gören insanı sevemeyeceğini sanıyordu. 'Beni bırakırsa, bunları anlattığı için bırakacak' diye düşündü.”
“Pardesüsünün
yakasını kaldırdı, kalabalığa karıştı...”
“Yirmisekiz
yaşındaydı ve tedirgindi.”
“Asfalta
kusmak, işte yirminci yüzyıl!”
“Sustu.
Konuşmak lüzumsuzdu. Bundan sonra kimseye ondan bahsetmeyecekti. Biliyordu
anlamazlardı.”
“Gercek
olan içimdeki bu boşluk mu? Degil! Bir şey var, ama eksikle eksikle var.”
“Şunların arasında sevilmeğe değer
birkaç kişi niye olmasın?”
“… olanla
yetinerek, aramadan, düşünmeden yaşanılsın diye yaratılmış bir dünyada
yalnızdı.”
“ - Ah, hep senin zengin olduğunu
unutuyorum.
- Zengin değilim ben. Paralıyım.
- Farkı var mı?
- Çok!”
“Kelimelere
herkes kendine göre bir anlam, bir değer veriyor galiba. Bu değerler aynı
olmadıkça iki kişi iki ayrı dili konuşuyorlarmış gibi olmuyor mu?”
“Çağımızda geçmiş yüzyılların bilmediği,
kısa ömürlü bir yaratık yaşıyor. Sinemadan çıkmış insan. Gördüğü film ona bir
şeyler yapmış. Salt çıkarını düşünen kişi değil. İnsanlarla barışık. Onun büyük
işler yapacağı umulur. Ama beş-on dakikada ölüyor. Sokak sinemadan
çıkmayanlarla dolu; asık yüzleri, kayıtsızlıkları, sinsi yürüyüşleriyle onu
aralarına alıyorlar, eritiyorlar.”
“Bunları kurtarmanın yolunu biliyorum. Kocaman sinemalar yapmalı. Bir gün dünyada yaşayanların tümünü sokmalı bunlara. İyi bir
film görsünler. Sokağa hep birden çıksınlar.”
“Birden
kaldırımlardan taşan kalabalıkta onun da olabileceği aklıma geldi. İçimdeki
sıkıntı eridi”
“Yoksa her
şey ben olmadığım zaman, benim olmadığım yerlerde mi oluyordu?”
“Her şeyi
birden görmeğe kalkarsak hiçbir şey göremeyiz.”
“Kendini
güç tuttu. Bu öfke bir kırgınlık, bir başkalarına küsme duygusuyla karışıktı. Seveceğini
sandığı insanlar bunlar mıydı?”
”Bana tek
insan yeter. Sevişen iki kişinin kurduğu toplum. Toplumsal yaratıklar
olduğumuza göre, insan toplumlarının en iyisi, bu daracık, sorunsuz, iki
kişilik toplumlar değil mi?”
“İnsan
kendisine uygun olmayanı bağışlamaz. Biz, hoşgörüsü olmadığını bile bile,
başkalarında kendininkinden ayrıyı bağışlamaya çalışana hoşgörülü diyoruz.”
“Dünyada
hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz. Tutunacak bir şey
olmadı mı insan yuvarlanır. Tramvaylardaki tutamaklar gibi. Uzanır tutunurlar. Kimi
zenginliğine tutunur; kimi müdürlüğüne; kimi işine, sanatına. Çocuklarına
tutunanalar vardır. Herkes kendi tutamağının en iyi, en yüksek olduğuna inanır.
Gülünçlüğünü fark etmez.”
“Londralı kasapla İstanbullu kasap
dünyaya aynı gözlerle bakarlar.”
“Karıncalar bilmeden severler.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder