10 Eylül 2015 Perşembe

Tayfun Serttaş I ‘Le Musée d'Histoire Naturelle de Constantinople’


‘Le Musée d'Histoire Naturelle de Constantinople’
Tayfun Serttaş
18 Eylül/September - 13 Kasım/November 2015
Studio-X Istanbul

Açılış-Opening:
18 Eylül-September 2015
19:00-22:00

(please scroll down for the English version)




Studio-X Istanbul, 18 Eylül – 13 Kasım 2015 tarihleri arasında sanatçı Tayfun Serttaş’ın ‘Le Musée d'Histoire Naturelle de Constantinople’ başlıklı sergisine ev sahipliği yapıyor.

Fransız Aydınlanması’nın öncüleri ve ilk ansiklopedistlerin büyük iddiası, her şeyin sınıflanabilir olduğuna dair katıksız inançları ve bu yeni akılcılığı bilim, sanat, estetik ve tabiat gibi farklı alanlarda etkin kılmaktı. Bu çaba 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren kolonyalizmin ivme kazanmasıyla, insanlar da dahil doğada yer alan canlı ve cansız bütün varlıkların sınıflandırılması, kıyaslanması, konumlandırılması ve nihayetinde baştan tanımlanması ihtiyacını doğurdu. Böylelikle, bir önceki dönemin sıradışı ve nadir olan her şeyi toplama/koruma/gösterme tutkusundan doğan karmaşık seçkinciliğine tezat, çok daha sistematik temsillerin makul sayıldığı yeni bir anlayışa geçildi. İnsanın karşısına belli bir tasnif ve kronolojik düzen içinde yer küredeki tüm varlıkları seren doğa tarihi müzeleri, gözlem sonucu kendi algısını yaratmakla yükümlü sayılan insanın aynı zamanda dünyaya - doğaya - karşı özneye dönüşmesinin evrensel sahneleriydi artık.

19. yüzyılın ikinci yarısında ivme kazanan Osmanlı Batılılaşması; siyaset, mimari, teknoloji ve sanat gibi alanlarda olduğu kadar, bir dizi bilimsel reformun da öncüsüdür. Bu dönemin en karakteristik göstergelerinden biri, İstanbul Doğa Tarihi Müzesi’nin (Le Musée d'Histoire Naturelle de Constantinople) Paris, New York, Londra gibi kentlerdeki çağdaşlarıyla aynı yüzyıl içinde İstanbul’a kazandırılmasıdır. Bu yeni misyon, 19. yüzyıl müzeciliğindeki gelişmeleri anbean takip etmekten ziyade, evrim teorisinden nasyonalizme, teolojiden ekosisteme uzanan hayli geniş bir çatıda tartışılagelen ‘modern doğa tarihi’ anlayışının Osmanlı İmparatorluğu coğrafyasında tanınması demekti. 

‘Peki, günümüzde resmi tarih öğretisi ve kolektif hafızadan tümüyle silinen bir müzeden geriye yalnızca kurumsal yazışmalar kaldığında tarihsel veriyi kurgulamaya nereden başlamalı?”

Bu hayli basit soru/merak; bütün koleksiyonuyla birlikte ortadan kaybolduktan 145 sene sonra sanatçı Tayfun Serttaş’ı kısmen bugüne ulaşan bir dizi kurumsal dokümana dayanarak İstanbul’un kamuya açık ilk doğa tarihi müzesini araştırmaya ve yeniden üretmeye itiyor. 1871 senesinde Dr. Abdullah Bey’in (1800 Viyana - 1874 İstanbul) girişimleriyle Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriye-i Şahane (bugünkü Marmara Üniversitesi Haydarpaşa Kampüsü) bünyesinde kurulan Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk doğa tarihi müzesi, günümüz bilgi ve iktidar rejimleri bağlamında sekiz haftalık bir sergi aracılığıyla sorunsallaşıyor. Amaç, kayıp bir müzeyi ve sınırlı sayıdaki dokümanı ihya etmekten ziyade, bir metafor olarak doğa tarihi anlayışını Türkiye’nin içinde bulunduğu yeni sosyo-politik eksen ve günümüz olasılıkları bağlamında yorumlamaya açmak.  




Dr. Abdullah Bey ve İstanbul Doğa Tarihi Müzesi

1848 yılında kanlı biçimde bastırılan Viyana Ayaklanması sonucu Osmanlı İmparatorluğu’na sığınan Avusturya kökenli bilim adamı Karl Eduard Hammerschmidt (imparatorluktaki ismiyle Abdullah Bey) doğa tarihinin Osmanlı bilim dünyasındaki öncüsüdür. Zooloji alanındaki uluslararası kariyerini İstanbul’da sürdürmek isteyen Abdullah Bey’in girişimleri saray tarafından memnuniyetle karşılanır. 1870 yılında Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriye-i Şahane bünyesinde Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk doğa tarihi müzesini kurmakla görevlendirilir. Galatasaray Tıbbiyesi bünyesinde 1839'da başlayan bir müze girişimi, henüz kamuya açılmadan 1848’deki Beyoğlu Yangını esnasında tahrip olmuştur. Dr. Abdullah Bey, 1870 yılından itibaren çok daha kapsamlı ve yeni bir doğa tarihi koleksiyonu oluşturmaya başlar.

1871 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nun kamuya açık ilk doğa tarihi müzesi, tam adıyla; ‘Le Musée d'Histoire Naturelle d'École Impériale de Médecine de Constantinople’ açılır. Avrupa'daki doğa bilimcilerle temasa geçerek binlerce örneğin İstanbul’a taşınmasını sağlayan Dr. Abdullah Bey, Osmanlı İmparatorluğu’na çağdaşları arasında saygın bir müze kazandırmakla kalmaz, aynı zamanda Fransız Aydınlanması’nın bilimsel alandaki en önemli etkilerinden birinin İslam coğrafyasındaki öncüsü olarak tarihe geçer. Bu emsalsiz misyonundan dolayı 1873 salnamelerinden itibaren Dr. Abdullah Bey’in adı ‘Numunehane Müdürü’ unvanıyla onurlandırılır. 

Kurucusu olduğu İstanbul Doğa Tarihi Müzesi’yle özdeşleşen Dr. Abdullah Bey’in 1874 senesindeki ani ölümünün ardından, müzedeki faaliyetler kesintiye uğrar. Ertesinde İstanbul Darülfünun’u lağvedilip İstanbul Üniversitesi’nin kurulmasıyla
Tıp Fakültesi ve bünyesindeki bütün kurumlar kentin Avrupa yakasına taşınır. Bu dönemde İstanbul Doğa Tarihi Müzesi’nin bütün koleksiyonu İstanbul Üniversitesi, Fen Fakültesi, Jeoloji Bölümü’ne devredilir. 1918 yılında gerçekleşen Büyük Vefa Yangını sırasında ise müze koleksiyonun tamamı yanarak yok olur. Bu trajik olayla birlikte doğa tarihi müzesi ideali imparatorluk topraklarından sonsuza dek silinir.

Hakkında çok az monografik bilgiye sahip olduğumuz Dr. Abdullah Bey’in akıbeti de müzeden farklı olmaz. Aynı zamanda Türk Kızılayı’nın kurucusu olan Dr. Abdullah Bey, 30 Ağustos 1874 tarihinde İslami ritüellere uygun resmi bir törenle Eyüp Defterdar Camii Kabristanı’na defnedilir. 1994 yılında mezarlık çevresinde gerçekleşen yol ve iskan çalışmaları sırasında anıt mezarının otoyolun altında kalarak tamamen kaybolduğu tespit edilir. 2012 yılında Türk Kızılayı tarafından farklı bir noktaya Dr. Abdullah Bey’e atfen sembolik bir mezar taşı yerleştirilir.

Cumhuriyet Devrimi sonrası, 19. yüzyıla ait bir ‘bilimsel moda’ olarak görülen doğa tarihine gereken öncelik tanınmaz ve bu alanda devlet destekli bir kurumsallaşma gerçekleşmez. Günümüzde sınırlı sayıda özel müze ve koleksiyon kamuya açık olmakla birlikte, Türkiye’de resmi bir doğa tarihi müzesinden bahsedilemez. Koleksiyonuna ve kurum tarafından yürütülen çalışmalara ulaşmanın mümkün olmadığı Osmanlı İmparatorluğu’nun tek doğa tarihi müzesine dair sınırlı sayıda kurumsal kaynak ise, Osmanlı Arşivleri Daire Başkanlığı bünyesinde korunmaktadır.

Geçtiğimiz yıllar boyunca yok oluş hikayesinin izini süren sanatçı Tayfun Serttaş’ın müzenin kurumsal yazışmalarına dayanarak ürettiği yapıtlar aracılığıyla baştan kurgulanan Le Musée d'Histoire Naturelle de Constantinople; doğa tarihinin 19. yüzyıl ve günümüz tartışmaları arasındaki olağan(dışı) güzergahlarını sorguluyor. 

Kitap Lansmanı: ‘Le Musée d'Histoire Naturelle de Constantinople’

Serginin finali olan 13 Kasım 2015 tarihinde lansmanı gerçekleşecek ‘Le Musée d'Histoire Naturelle de Constantinople’ isimli yeni kitabında Tayfun Serttaş, araştırmaları süresince İstanbul’un kamuya açık ilk doğa tarihi müzesine dair elde ettiği verileri yorumluyor. Sergide tercihen arşivsel veriye yer vermeyen sanatçının, bu kez yapıttan arşive doğru evirilen proje süresinceki üretimlerinin teorik zeminini meydana getiren çalışma, aynı zamanda doğa tarihi disiplinini farklı açılardan ele almaya odaklanıyor.   

Üç temel bölümden meydana gelen kitabın ‘Acaibü'l-Mahlukat’ başlıklı ilk bölümünde: nadire kabineleri ve kabine koleksiyonlarından, Aydınlanma Çağı mantığı/modası bağlamında sınıflandırma ve sergileme denemelerine, doğa tarihi ve nasyonalizm ilişkisinden, Darwinizm ve insan bahçelerine uzanan farklı başlıklar altında doğa tarihi anlayışının evrensel gelişim süreci sorgulanıyor. Çalışmanın ‘Osmanlı Deneyselliği’ başlıklı ikinci bölümünden itibaren farklı alt başlıklarda ele alınan İstanbul Doğa Tarihi Müzesi bağlamında, lokal ölçekteki bir müze denemesinden yola çıkarak Osmanlı Batılılaşması’nın bilimsel alandaki izdüşümü inceleniyor. Kitabın ‘Katalog’ başlıklı üçüncü ve son bölümünde ise sergide yer alan yapıtların günümüz bilgi rejimleri ve İstanbul Doğa Tarihi Müzesi arasındaki eleştirel konumları ve kavramsal çerçeveleri okuyucuyla paylaşılıyor.   

Studio-X Istanbul, Meclis-i Mebusan Caddesi 35A  34427, Salıpazarı, İstanbul




‘Le Musée d'Histoire Naturelle de Constantinople’
Tayfun Serttaş
18 September - 13 November 2015 
Studio-X Istanbul

Opening:
18 September 2015
19:00-22:00

Studio-X Istanbul, hosts artist Tayfun Serttaş’s exhibition titled ‘Le Musée d'Histoire Naturelle de Constantinople’ between the dates, September 18th – November 13th.

The great claim of pioneers of French Enlightenment and first encyclopedias was to make their pure beliefs regarding everything can be classified and this new rationalism active in different areas such as science, arts, aesthetics, and nature. This effort, with colonialism gaining momentum starting from the first half of the 19th century, created the need of classification, comparison, position, and ultimately re-definition of all living and lifeless entities in the nature including humans. Thus in contrast with the complicated elitism of the previous term, which was born from the passion of collecting/protecting/showing everything that is extraordinary and rare, a new understanding where more systematic representations are found reasonable. Natural history museums which reveal all the creatures on the earth in a certain classification and chronological order, were now universal stages of transformation of human, who was assumed to be responsible for creating his or her perception as a result of observation, into a subject against the world-the nature- at the same time.

Ottoman Westernization, which gained momentum in the second half of the 19th century, is a pioneer of an array of reforms, as well as in areas like politics, architecture, technology and arts. One of the most characteristic indicators of this term is that Istanbul Natural History Museum (Le Musée d'Histoire Naturelle de Constantinople) was brought to Istanbul at the same century with its contemporaries in cities like Paris, New York, London. This new mission, was not following the developments of 19th century museology with every moment, rather, it was recognition of the understanding of “modern natural history”, which has been discussed under a quite wide roof from the evolutionary theory to nationalism, from theology to ecosystem, in the geography of Ottoman Empire.

Then, where to start to construct the historical data when only institutional correspondence is all that is left from a museum that is erased from the official history discipline and collective memory at the present time?’

This quite simple question/curiosity; 145 years after getting lost with the whole collection of his, prompts the artist, Tayfun Serttaş to search for and re-create the first natural history museum of Istanbul that is open to the general public based on a series of institutional documents that have reached to current times partially. The first natural history museum of the Ottoman Empire, which was established in the year of 1871 on Dr. Abdullah Bey’s (1800 Vienna – 1874 Istanbul) initiation within the body of Tıbbiye-i Askeriye-i Şahane/The Royal Military Medical School (Marmara University Haydarpaşa Campus of today), is problematized through an eight-week exhibition with the context of today’s information and ruling regimes. The aim is to open the natural history understating as a metaphor within the context of the new socio-political axis where Turkey is in, and today’s probabilities, rather than reviving a lost museum and limited documents.




Dr. Abdullah Bey and Istanbul Natural History Museum

Austria-origin scientist Karl Eduard Hammerschmidt (with his name in the Emperor, Abdullah Bey), who took shelter in the Ottoman Empire as a result of Vienna uprising, which was suppressed in the year of 1848 gorily, is the pioneer of the natural history in the Ottoman science world. Attempts of Abdullah Bey, who wanted to maintain his international career in the area of zoology in Istanbul, were welcomed by the palace. He was assigned to establish the first natural history museum of the Ottoman Empire within the body of The Royal Military Medical School in 1870. An attempt of a museum, which was started within the body of Galatasaray Medical School in 1839, fell into ruin during the Beyoğlu (Pera) Fire in 1848 before it was not opened to the public yet. Dr. Abdullah Bey starts to form a more extensive and new natural history collection starting from the year of 1870.

In 1871, Ottoman Empire’s first natural history museum, which is open to the general public, is opened with its full name; ‘Le Musée d'Histoire Naturelle d'École Impériale de Médecine de Constantinople’. Dr. Abdullah Bey, who provided thousands of samples to be transported to Istanbul by coming into contact with naturalists from Europe, does not stay with bringing in a prestigious museum to the Ottoman Empire among its contemporaries, at the same time, passes into history as the pioneer of one of the most important effects of French Enlightenment on the scientific field in the Islamic geography. Because of this unique mission of his, Dr. Abdullah Bey’s name was honored with the appellation, ‘Numunehane Müdürü(Museum Director)’, starting from the annuals of 1873.

After the sudden death of Dr. Abdullah Bey, who was identified with the Natural History Museum that he established, in 1874, activities in the museum are interrupted. After that, with the establishment of Istanbul University after extinguishing Istanbul Darülfünun(Ottoman University) Medical School and all other institutions within its scope are relocated to the European side. In this term, all collection of Istanbul Natural History Museum is transferred to Istanbul University, College of Science, the Department of Geology. And during the huge Vefa Fire, which occurred in 1918, the whole collection of the museum is destroyed after being burned. With this tragic incident, the ideal of natural history museum is wiped away from the lands of the emperor.

And the end of Dr. Abdullah Bey, whom we have a little monographic information about, was not different. Dr. Abdullah Bey, who is the founder of Turkish Red Crescent at the same time, was buried to the cemetery of Eyüp Defterdar Mosque with a formal ceremony that is proper in terms of Islamic rituals in August 30th, 1874. It is determined that the mausoleum disappeared totally during the road and housing work occurred around the cemetery in 1994 by getting under the highway. In 2012, a symbolic headstone is placed to a different place by Turkish Red Crescent referring to Dr. Abdullah Bey.

After the Republican Revolution, the necessary priority is not given to the natural history, which is seen as a ‘scientific trend’ that belongs to the 19th century and a state-sponsored institutionalization does not occur in this area. Together with the what that a limited number of private museum and collection is open to the general public at the present time, no official natural history museum can be mentioned in Turkey. And the limited number of institutional documents about the only natural history museum of the Ottoman Empire, where its collection and works carried on by this institution, are protected within the body of the Ottoman Archives Head of Department.

Le Musée d'Histoire Naturelle de Constantinople, which is constructed from the beginning through the works that are produced by Tayfun Serttaş, who is an artist that traces the story of disappearance over the years, based on the institutional correspondence of the museum, interrogates the (extra)ordinary routes between the 19th century’s and today’s discussions of natural history.




Book Launch: ‘Le Musée d'Histoire Naturelle de Constantinople’

Tayfun Serttaş, in his new book, whose launch will take place in November 13th, 2015, which is the final date of the exhibition, comments on the data he obtained throughout his researches about the first natural history museum of Istanbul that is open to the general public. The study of the artist, who does not give place to archival data by chose, which constitutes the theoretical base of his productions during the process of the project that is evaluated to an archive from a work of art this time, focuses on approaching the natural history discipline from different perspectives at the same time.

In the first part of the book consisting of three main sections, titled, ‘Acaibü’l-Mahlukat (The Weird of Living Creatures)’: the sarvodaya process of natural history understanding under different titles ranging from curiosity cabinets and cabinet collections to classification and exhibition trials in the context of the reasoning/trend of the age of Enlightenment, from the relationship between natural history and nationalism to Darwinism and human gardens. Starting from the second part of the work titled ‘the Ottoman Experimentality’ the projection of Ottoman Westernization on the scientific field, by looking at a museum trial in in the local scale, within the context of Istanbul Natural History Museum, which is approached in different subtitles, is examined. And in the third and last part of the book, titled ‘Catalogue’ the critical position and conceptual framework of the works taking place in the exhibition between today’s information regimes and Istanbul Natural History Museum.

Studio-X Istanbul, Meclis-i Mebusan Caddesi 35A  34427, Salıpazarı, İstanbul


Hiç yorum yok: