‘Le
Musée d'Histoire Naturelle de Constantinople’
Tayfun
Serttaş
18
Eylül/September - 13 Kasım/November 2015
Studio-X Istanbul
Studio-X Istanbul
Açılış-Opening:
18
Eylül-September 2015
19:00-22:00
19:00-22:00
(please
scroll down for the English version)
Studio-X
Istanbul, 18 Eylül – 13 Kasım 2015 tarihleri arasında sanatçı Tayfun Serttaş’ın
‘Le Musée d'Histoire Naturelle de Constantinople’ başlıklı sergisine ev
sahipliği yapıyor.
Fransız Aydınlanması’nın öncüleri ve ilk ansiklopedistlerin büyük iddiası, her şeyin sınıflanabilir olduğuna dair katıksız inançları ve bu yeni akılcılığı bilim, sanat, estetik ve tabiat gibi farklı alanlarda etkin kılmaktı. Bu çaba 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren kolonyalizmin ivme kazanmasıyla, insanlar da dahil doğada yer alan canlı ve cansız bütün varlıkların sınıflandırılması, kıyaslanması, konumlandırılması ve nihayetinde baştan tanımlanması ihtiyacını doğurdu. Böylelikle, bir önceki dönemin sıradışı ve nadir olan her şeyi toplama/koruma/gösterme tutkusundan doğan karmaşık seçkinciliğine tezat, çok daha sistematik temsillerin makul sayıldığı yeni bir anlayışa geçildi. İnsanın karşısına belli bir tasnif ve kronolojik düzen içinde yer küredeki tüm varlıkları seren doğa tarihi müzeleri, gözlem sonucu kendi algısını yaratmakla yükümlü sayılan insanın aynı zamanda dünyaya - doğaya - karşı özneye dönüşmesinin evrensel sahneleriydi artık.
Fransız Aydınlanması’nın öncüleri ve ilk ansiklopedistlerin büyük iddiası, her şeyin sınıflanabilir olduğuna dair katıksız inançları ve bu yeni akılcılığı bilim, sanat, estetik ve tabiat gibi farklı alanlarda etkin kılmaktı. Bu çaba 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren kolonyalizmin ivme kazanmasıyla, insanlar da dahil doğada yer alan canlı ve cansız bütün varlıkların sınıflandırılması, kıyaslanması, konumlandırılması ve nihayetinde baştan tanımlanması ihtiyacını doğurdu. Böylelikle, bir önceki dönemin sıradışı ve nadir olan her şeyi toplama/koruma/gösterme tutkusundan doğan karmaşık seçkinciliğine tezat, çok daha sistematik temsillerin makul sayıldığı yeni bir anlayışa geçildi. İnsanın karşısına belli bir tasnif ve kronolojik düzen içinde yer küredeki tüm varlıkları seren doğa tarihi müzeleri, gözlem sonucu kendi algısını yaratmakla yükümlü sayılan insanın aynı zamanda dünyaya - doğaya - karşı özneye dönüşmesinin evrensel sahneleriydi artık.
19. yüzyılın ikinci yarısında ivme kazanan Osmanlı
Batılılaşması; siyaset, mimari, teknoloji ve sanat gibi alanlarda olduğu kadar,
bir dizi bilimsel reformun da öncüsüdür. Bu dönemin en karakteristik göstergelerinden
biri, İstanbul Doğa Tarihi Müzesi’nin (Le
Musée d'Histoire Naturelle de Constantinople) Paris, New York, Londra gibi
kentlerdeki çağdaşlarıyla aynı yüzyıl içinde İstanbul’a kazandırılmasıdır. Bu
yeni misyon, 19. yüzyıl müzeciliğindeki gelişmeleri anbean takip etmekten
ziyade, evrim teorisinden nasyonalizme, teolojiden ekosisteme uzanan hayli
geniş bir çatıda tartışılagelen ‘modern doğa tarihi’ anlayışının Osmanlı
İmparatorluğu coğrafyasında tanınması demekti.
‘Peki, günümüzde resmi
tarih öğretisi ve kolektif hafızadan tümüyle silinen bir müzeden geriye
yalnızca kurumsal yazışmalar kaldığında tarihsel veriyi kurgulamaya nereden
başlamalı?”
Bu hayli basit soru/merak; bütün koleksiyonuyla birlikte
ortadan kaybolduktan 145 sene sonra sanatçı Tayfun Serttaş’ı kısmen bugüne
ulaşan bir dizi kurumsal dokümana dayanarak İstanbul’un kamuya açık ilk doğa
tarihi müzesini araştırmaya ve yeniden üretmeye itiyor. 1871
senesinde Dr. Abdullah Bey’in (1800 Viyana - 1874 İstanbul)
girişimleriyle Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriye-i Şahane (bugünkü
Marmara Üniversitesi Haydarpaşa Kampüsü) bünyesinde kurulan
Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk doğa tarihi müzesi, günümüz bilgi ve iktidar
rejimleri bağlamında sekiz haftalık bir sergi aracılığıyla sorunsallaşıyor.
Amaç, kayıp bir müzeyi ve sınırlı sayıdaki dokümanı ihya etmekten ziyade, bir
metafor olarak doğa tarihi anlayışını Türkiye’nin içinde bulunduğu yeni
sosyo-politik eksen ve günümüz olasılıkları bağlamında yorumlamaya açmak.
Dr. Abdullah Bey ve İstanbul Doğa Tarihi Müzesi
1848 yılında
kanlı biçimde bastırılan Viyana Ayaklanması sonucu Osmanlı İmparatorluğu’na
sığınan Avusturya kökenli bilim adamı Karl Eduard Hammerschmidt (imparatorluktaki
ismiyle Abdullah Bey) doğa tarihinin Osmanlı bilim dünyasındaki öncüsüdür.
Zooloji alanındaki uluslararası kariyerini İstanbul’da sürdürmek isteyen
Abdullah Bey’in girişimleri saray tarafından memnuniyetle karşılanır. 1870 yılında Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriye-i Şahane bünyesinde Osmanlı
İmparatorluğu’nun ilk doğa tarihi müzesini kurmakla görevlendirilir.
Galatasaray Tıbbiyesi bünyesinde 1839'da başlayan bir müze girişimi, henüz
kamuya açılmadan 1848’deki Beyoğlu Yangını esnasında tahrip olmuştur. Dr. Abdullah
Bey, 1870 yılından itibaren çok daha kapsamlı ve yeni bir doğa tarihi
koleksiyonu oluşturmaya başlar.
1871 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nun kamuya açık ilk
doğa tarihi müzesi, tam adıyla; ‘Le Musée
d'Histoire Naturelle d'École Impériale de
Médecine de Constantinople’ açılır. Avrupa'daki doğa bilimcilerle temasa geçerek binlerce
örneğin İstanbul’a taşınmasını sağlayan Dr. Abdullah Bey, Osmanlı İmparatorluğu’na
çağdaşları arasında saygın bir müze kazandırmakla kalmaz, aynı zamanda Fransız
Aydınlanması’nın bilimsel alandaki en önemli etkilerinden birinin İslam
coğrafyasındaki öncüsü olarak tarihe geçer. Bu emsalsiz misyonundan dolayı 1873
salnamelerinden itibaren Dr. Abdullah Bey’in adı ‘Numunehane Müdürü’ unvanıyla
onurlandırılır.
Kurucusu olduğu
İstanbul Doğa Tarihi Müzesi’yle özdeşleşen Dr. Abdullah Bey’in 1874 senesindeki
ani ölümünün ardından, müzedeki faaliyetler kesintiye uğrar. Ertesinde İstanbul
Darülfünun’u lağvedilip İstanbul Üniversitesi’nin kurulmasıyla
Tıp Fakültesi ve
bünyesindeki bütün kurumlar kentin Avrupa yakasına taşınır. Bu dönemde İstanbul
Doğa Tarihi Müzesi’nin bütün koleksiyonu İstanbul Üniversitesi, Fen Fakültesi,
Jeoloji Bölümü’ne devredilir. 1918 yılında gerçekleşen Büyük Vefa Yangını sırasında ise
müze koleksiyonun tamamı yanarak yok olur. Bu trajik olayla birlikte doğa
tarihi müzesi ideali imparatorluk topraklarından sonsuza dek silinir.
Hakkında çok az monografik bilgiye sahip
olduğumuz Dr. Abdullah Bey’in akıbeti de müzeden farklı olmaz. Aynı zamanda
Türk Kızılayı’nın kurucusu olan Dr. Abdullah Bey, 30 Ağustos 1874 tarihinde
İslami ritüellere uygun resmi bir törenle Eyüp Defterdar Camii Kabristanı’na
defnedilir. 1994 yılında mezarlık çevresinde gerçekleşen yol ve iskan
çalışmaları sırasında anıt mezarının otoyolun altında kalarak tamamen
kaybolduğu tespit edilir. 2012 yılında Türk Kızılayı tarafından farklı bir
noktaya Dr. Abdullah Bey’e atfen sembolik bir mezar taşı yerleştirilir.
Cumhuriyet Devrimi sonrası, 19. yüzyıla ait
bir ‘bilimsel moda’ olarak görülen doğa tarihine gereken öncelik tanınmaz ve bu
alanda devlet destekli bir kurumsallaşma gerçekleşmez. Günümüzde sınırlı sayıda
özel müze ve koleksiyon kamuya açık olmakla birlikte, Türkiye’de resmi bir doğa
tarihi müzesinden bahsedilemez. Koleksiyonuna ve kurum tarafından yürütülen
çalışmalara ulaşmanın mümkün olmadığı Osmanlı İmparatorluğu’nun tek doğa tarihi
müzesine dair sınırlı sayıda kurumsal kaynak ise, Osmanlı Arşivleri Daire
Başkanlığı bünyesinde korunmaktadır.
Geçtiğimiz yıllar boyunca yok oluş
hikayesinin izini süren sanatçı Tayfun Serttaş’ın müzenin kurumsal
yazışmalarına dayanarak ürettiği yapıtlar aracılığıyla baştan kurgulanan Le Musée d'Histoire Naturelle de
Constantinople; doğa tarihinin 19. yüzyıl ve günümüz
tartışmaları arasındaki olağan(dışı) güzergahlarını sorguluyor.
Kitap
Lansmanı: ‘Le Musée d'Histoire Naturelle de Constantinople’
Serginin finali olan 13 Kasım 2015 tarihinde lansmanı
gerçekleşecek ‘Le Musée d'Histoire Naturelle de Constantinople’ isimli yeni
kitabında Tayfun Serttaş, araştırmaları süresince İstanbul’un kamuya açık ilk
doğa tarihi müzesine dair elde ettiği verileri yorumluyor. Sergide tercihen arşivsel
veriye yer vermeyen sanatçının, bu kez yapıttan arşive doğru evirilen proje
süresinceki üretimlerinin teorik zeminini meydana getiren çalışma, aynı zamanda
doğa tarihi disiplinini farklı açılardan ele almaya odaklanıyor.
Üç temel bölümden
meydana gelen kitabın ‘Acaibü'l-Mahlukat’ başlıklı ilk bölümünde: nadire kabineleri ve
kabine koleksiyonlarından, Aydınlanma Çağı
mantığı/modası bağlamında sınıflandırma ve sergileme denemelerine, doğa tarihi ve nasyonalizm
ilişkisinden, Darwinizm ve insan bahçelerine uzanan farklı başlıklar altında
doğa tarihi anlayışının evrensel gelişim süreci sorgulanıyor. Çalışmanın
‘Osmanlı Deneyselliği’ başlıklı ikinci bölümünden itibaren farklı alt
başlıklarda ele alınan İstanbul Doğa Tarihi Müzesi bağlamında, lokal ölçekteki
bir müze denemesinden yola çıkarak Osmanlı Batılılaşması’nın bilimsel alandaki
izdüşümü inceleniyor. Kitabın ‘Katalog’ başlıklı üçüncü ve son bölümünde ise
sergide yer alan yapıtların günümüz bilgi rejimleri ve İstanbul Doğa Tarihi
Müzesi arasındaki eleştirel konumları ve kavramsal çerçeveleri okuyucuyla
paylaşılıyor.
Studio-X Istanbul, Meclis-i Mebusan Caddesi
35A 34427, Salıpazarı, İstanbul
‘Le Musée d'Histoire Naturelle de Constantinople’
Tayfun Serttaş
18 September - 13 November 2015
Studio-X Istanbul
Opening:
18 September 2015
19:00-22:00
19:00-22:00
Studio-X
Istanbul, hosts artist Tayfun Serttaş’s exhibition titled ‘Le Musée d'Histoire
Naturelle de Constantinople’ between the dates, September 18th – November 13th.
The
great claim of pioneers of French Enlightenment and first encyclopedias was to make
their pure beliefs regarding everything can be classified and this new
rationalism active in different areas such as science, arts, aesthetics, and
nature. This effort, with colonialism gaining momentum starting from the first
half of the 19th century, created the need of classification,
comparison, position, and ultimately re-definition of all living and lifeless
entities in the nature including humans. Thus in contrast with the complicated
elitism of the previous term, which was born from the passion of
collecting/protecting/showing everything that is extraordinary and rare, a new
understanding where more systematic representations are found reasonable.
Natural history museums which reveal all the creatures on the earth in a
certain classification and chronological order, were now universal stages of
transformation of human, who was assumed to be responsible for creating his or
her perception as a result of observation, into a subject against the world-the
nature- at the same time.
Ottoman
Westernization, which gained momentum in the second half of the 19th
century, is a pioneer of an array of reforms, as well as in areas like
politics, architecture, technology and arts. One of the most characteristic
indicators of this term is that Istanbul Natural History Museum (Le Musée d'Histoire Naturelle de Constantinople)
was brought to Istanbul at the same century with its contemporaries in cities
like Paris, New York, London. This new mission, was not following the
developments of 19th century museology with every moment, rather, it
was recognition of the understanding of “modern natural history”, which has
been discussed under a quite wide roof from the evolutionary theory to
nationalism, from theology to ecosystem, in the geography of Ottoman Empire.
‘Then, where to start to construct the
historical data when only institutional correspondence is all that is left from
a museum that is erased from the official history discipline and collective
memory at the present time?’
This
quite simple question/curiosity; 145 years after getting lost with the whole
collection of his, prompts the artist, Tayfun Serttaş to search for and
re-create the first natural history museum of Istanbul that is open to the
general public based on a series of institutional documents that have reached
to current times partially. The first natural history museum of the Ottoman
Empire, which was established in the year of 1871 on Dr. Abdullah Bey’s (1800
Vienna – 1874 Istanbul) initiation within the body of Tıbbiye-i Askeriye-i
Şahane/The Royal Military Medical School (Marmara University Haydarpaşa Campus
of today), is problematized through an eight-week exhibition with the context
of today’s information and ruling regimes. The aim is to open the natural history
understating as a metaphor within the context of the new socio-political axis
where Turkey is in, and today’s probabilities, rather than reviving a lost
museum and limited documents.
Dr. Abdullah Bey and Istanbul
Natural History Museum
Austria-origin
scientist Karl Eduard Hammerschmidt (with
his name in the Emperor, Abdullah Bey), who took shelter in the Ottoman
Empire as a result of Vienna uprising, which was suppressed in the year of 1848
gorily, is the pioneer of the natural history in the Ottoman science world.
Attempts of Abdullah Bey, who wanted to maintain his international career in
the area of zoology in Istanbul, were welcomed by the palace. He was assigned
to establish the first natural history museum of the Ottoman Empire within the
body of The Royal Military Medical School in 1870. An attempt of a museum,
which was started within the body of Galatasaray Medical School in 1839, fell
into ruin during the Beyoğlu (Pera) Fire in 1848 before it was not opened to
the public yet. Dr. Abdullah Bey starts to form a more extensive and new
natural history collection starting from the year of 1870.
In
1871, Ottoman Empire’s first natural history museum, which is open to the general
public, is opened with its full name; ‘Le Musée d'Histoire Naturelle d'École Impériale de
Médecine de Constantinople’. Dr. Abdullah Bey, who
provided thousands of samples to be transported to Istanbul by coming into
contact with naturalists from Europe, does not stay with bringing in a
prestigious museum to the Ottoman Empire among its contemporaries, at the same
time, passes into history as the pioneer of one of the most important effects
of French Enlightenment on the scientific field in the Islamic geography.
Because of this unique mission of his, Dr. Abdullah Bey’s name was honored with
the appellation, ‘Numunehane Müdürü(Museum Director)’, starting from the
annuals of 1873.
After
the sudden death of Dr. Abdullah Bey, who was identified with the Natural
History Museum that he established, in 1874, activities in the museum are
interrupted. After that, with the establishment of Istanbul University after
extinguishing Istanbul Darülfünun(Ottoman University) Medical School and all
other institutions within its scope are relocated to the European side. In this
term, all collection of Istanbul Natural History Museum is transferred to
Istanbul University, College of Science, the Department of Geology. And during
the huge Vefa Fire, which occurred in 1918, the whole collection of the museum
is destroyed after being burned. With this tragic incident, the ideal of
natural history museum is wiped away from the lands of the emperor.
And
the end of Dr. Abdullah Bey, whom we have a little monographic information
about, was not different. Dr. Abdullah Bey, who is the founder of Turkish Red
Crescent at the same time, was buried to the cemetery of Eyüp Defterdar Mosque
with a formal ceremony that is proper in terms of Islamic rituals in August 30th,
1874. It is determined that the mausoleum disappeared totally during the road
and housing work occurred around the cemetery in 1994 by getting under the
highway. In 2012, a symbolic headstone is placed to a different place by
Turkish Red Crescent referring to Dr. Abdullah Bey.
After
the Republican Revolution, the necessary priority is not given to the natural
history, which is seen as a ‘scientific trend’ that belongs to the 19th
century and a state-sponsored institutionalization does not occur in this area.
Together with the what that a limited number of private museum and collection
is open to the general public at the present time, no official natural history
museum can be mentioned in Turkey. And the limited number of institutional documents
about the only natural history museum of the Ottoman Empire, where its
collection and works carried on by this institution, are protected within the
body of the Ottoman Archives Head of Department.
Le Musée
d'Histoire Naturelle de Constantinople, which is constructed from the beginning through the
works that are produced by Tayfun Serttaş, who is an artist that traces the
story of disappearance over the years, based on the institutional
correspondence of the museum, interrogates the (extra)ordinary routes between
the 19th century’s and today’s discussions of natural history.
Book Launch: ‘Le Musée d'Histoire
Naturelle de Constantinople’
Tayfun
Serttaş, in his new book, whose launch will take place in November 13th,
2015, which is the final date of the exhibition, comments on the data he
obtained throughout his researches about the first natural history museum of
Istanbul that is open to the general public. The study of the artist, who does
not give place to archival data by chose, which constitutes the theoretical
base of his productions during the process of the project that is evaluated to
an archive from a work of art this time, focuses on approaching the natural
history discipline from different perspectives at the same time.
In
the first part of the book consisting of three main sections, titled,
‘Acaibü’l-Mahlukat (The Weird of Living Creatures)’: the sarvodaya process of
natural history understanding under different titles ranging from curiosity
cabinets and cabinet collections to classification and exhibition trials in the
context of the reasoning/trend of the age of Enlightenment, from the
relationship between natural history and nationalism to Darwinism and human
gardens. Starting from the second part of the work titled ‘the Ottoman
Experimentality’ the projection of Ottoman Westernization on the scientific
field, by looking at a museum trial in in the local scale, within the context
of Istanbul Natural History Museum, which is approached in different subtitles,
is examined. And in the third and last part of the book, titled ‘Catalogue’ the
critical position and conceptual framework of the works taking place in the
exhibition between today’s information regimes and Istanbul Natural History
Museum.
Studio-X Istanbul, Meclis-i Mebusan Caddesi
35A 34427, Salıpazarı, İstanbul
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder