27 Temmuz 2024 Cumartesi

Bir ‘Utopia Station’ olarak; Arkhe Projesi

 


Modern zamanların gelmiş geçmiş en kuvvetli bienallerinden Venedik Bienali’nin 50. edisyonu, 2003 yılındaki kontekstini ‘Utopia Station’ (Ütopya İstasyonu) olarak belirler. Buckminster Fuller "günümüz dünyası ütopyadan daha azı için çok tehlikeli" demiştir bir defa... Ütopya kaşiflerinin kurduğu istasyonlar bir duraklama noktasından fazlası değildir. Durup bakılacak, konuşulacak, tartışılacak, yeni güzergahlar ve rotalar belirlenecek en doğru adrestir istasyon. 

Buluşmalar/ayrılışlar/kavuşmalar/kopuşlar aynı zamansal ve mekansal düzlemde gerçekleşir. Hayli çetrefilli bir geçmişte sayısız sabit ideolojiye bürünen ütopyanın kendisi, önce bir katalizör haline gelmek veya her zaman olduğu gibi hiçbir yer olmamak, daha iyi bir gelecek için bir umut olmak üzere gevşetilecektir. 

Her biri kendi içinde ayrı birer istasyon niteliği taşıyan Osep Minasoğlu ve Maryam Şahinyan arşivleri üzerine, basit bir sebeple uzun süredir konuşmadım. Bir işi bir tarihte iyi yaptığınıza eminseniz, - bu bir konser, sergi veyahut spor müsabakası olabilir - ve ilerleyen yıllarda daha iyisini yapamayacaksanız, hiç yapmamayı yeğlersiniz. Hatta engellersiniz. Bu yüzdendir ki kreatiflerin büyük bölümü, işlerini en iyi yaptıkları pik tarihlerde saplantılı yaşarlar. Her iki projeyi de sessize almamdaki motivasyon, aynı fiziksel ve teknolojik imkanların (mekan, prodüksiyon, sunum, bütçe vs.) yakın bir zamanda bir araya gelemeyeceğine dair önyargımdı. 

20-28 Temmuz tarihleri arasında Arkhe’de gerçekleşen ‘Maryam Şahinyan Fotoğraf Kampı’ bu önyargının kırıldığı yer oldu, cırcır böcekleri arasında, hayli zaman sonra kendimi ilk kez kendi istasyonlarımda duraklarken buldum. 

Bu süre boyunca Arkhe’yi bir alternatif eğitim kurumu gibi değil, Venedik Bienali’nin 50. edisyonunu dolaşır gibi dolaşıp izlemek de gerek. Küçük yapılar, modeller, duvarlar, asimetrik merdivenler, volta tavanlar, replikalar, asma katlar, çekme katlar, taş yapıların duvar ayrıntılarına tuğlalarla işlenmiş hayat ağacı ve güneş kursları, yarım bırakılmış heykeller, tamamlanmış heykeller arasında yaşayan bir performans alanı, cıvıltı, devasa bir sinema perdesi, kot farkları, Ortaçağ kuleleri, yanı başınızda bir kabare, ziyadesiyle bolluk bereket, kaya mezarı, dehaz devrimi...(?) En son Gezi Parkı’nda bıraktığımız; gündelik hayatın, sanatın bir adım ötesine geçtiği, ve hatta sanatın bazı durumlarda gerçek hayatın hayli gerisine düştüğü türden bir deneyim. Gerçek bir istasyon. 

Modern kentlerin kapıları havalimanlarıdır. Bir önceki tarihin kent kapılarından farklı olarak sivildir ve rastlantısallığa dayanır. Civarında imar bile bulunmayan 350 rakımda çam ormanları arasında bir ‘kent kapısıyla’ aynı karşılaşmaları ve rastlantısallığı kurgulamak ise bizim bildiğimiz anlamda alternatif eğitim kurumlarını aşar, o kapıdan girdiğiniz andan itibaren sizi Frankfurt Okulu’na götürür, dönüştürür. Arkhe’nin asıl mucizesi, sürekliliği sindirmesinde yatıyor. Atalardan miras, ve hatta yanı başındaki Efes Okulu’nun kalıntılarına uzanan bir sürekliliğin sağduyu ile güncellenmesi.  

Zamanı geriye almak gibi bir olasılık yok, 2003 yılındaki 50. Venedik Bienali edisyonu bir daha gerçekleşmeyecek. Ütopya İstasyonları ise varlıklarını türlü yaklaşımlarla sürdürmeye devam edecek. 

Yaz ayları boyunca Ege Kıyılarını basan tek tip kalabalıklardan boğulursanız rotanızı yükseklere çevirin. Selçuk’un bu serin dağlarında, Türkiye’de bir arada bulmanız pek muhtemel olmayan insanlar tanıyacaksınız. Dâhilerden şamanlara, materyalistlerden ezoteriklere, şifacılardan matematikçilere, sanatçılardan dervişlere, sosyal bilimcilerden simyacılara, felsefecilerden bilişimcilere uzanan bir yolculuğun aktörleriyle aynı jestlerde buluşacaksınız. Yegane ortak noktaları ‘azim’ olan bu insanların hikayelerinden, kendi hikayenize sağlayacağınız katkının toplamı; ARKHE.  

Bana kalırsa günübirlik bir ziyaretle yetinmeyin. Mümkünse kendinize harikulade programlardan birini seçip bütün haftayı Arkhe’de geçirin. Üstelik bu ‘rizomatik’ bir öğrenme modeli. 
Dağınık ve karışık varlıklar gibi görünmesine karşın rizomlar, kendi aralarında bağlantılıdır ve hiyerarşik gelişme göstermezler. Rizomatik öğrenme ağaçsı düşüncenin; ağaçsı düşünce ise rizom düşüncesinin anti-tezi gibi okunabilir. Formel eğitim kurumlarının sunduğu ağaçsı düşünce hiyerarşik, tabakalı, sınıflara ayrılmış bütünleri temsil ederken, rizomatik düşünce hiyerarşik olmayan yatay düzlemdeki çokluğu ve çeşitliliği temsil etme eğilimdedir. 

Arkhe’nin sunduğu çoğulcu düşünme pratiği, arka planda hangi disipline dayandığınızdan bağımsız olarak, size mütevazi sayılamayacak bir istasyonun kapılarını aralayacak. Ben eve döndüğünüzde aldığınız dersten çok daha fazlasını ‘öğreneceğinize’ garanti ederim.

İyi ki varsın Arkhe.  



Hiç yorum yok: