4 Ocak 2013 Cuma

ZÜREFA Sokak


Şimdilerde paha biçilmez konumu ile kenset rantiyenin iştahını kabartan Zürefa Sokak, yani ahlak safsatası altında aslında toprağına göz dikilen Zürefa Sokak, Galata'nın en eski sakini Zürefa Sokak, Beyoğlu Belediyesi'nin 200 senedir değiştirmeye dahi tenezzül etmediği siyah kaldırım taşlarıyla (ki ben bunu büyük bir şans olarak değerlendiriyorum) ve sokağın girişini adeta saran sarmaşıklarıyla, mahremiyetin kamusal alandaki en müstesna geçidi olarak, İstanbul'un tarihsel silüetinin yaşayan önemli 1 parçasıdır. 

Hemen bitişiğinde bir hamam, onun karşı çaprazında bir çay ocağı, girişinde emanetçi ve köşenin başında kondom satan bir seyyar satıcı vardır. Bu sokaktaki bütün olanaklar neden sonuç ilişkileri üzerine, adeta 200 sene öncesini yaşarcasına yeniden ama yeniden inşaa edilir. Yaşayan bir höyüktür Zürefa Sokak. 

Bir kent için, ne denli büyük bir şans! 

İlim ve irfan sahibi sistemler, genelevleri rantiyeye kurban etmez. Genelevlerin kapılarına kilit vurarak bir yere varılamayacağını bilir. Onun yerine seks çalışanlarının koşullarını düzenler, yaşam standartlarını yükseltir, onlara güvence verir. 20.yüzyıl başında (o zamanlar bir liman kenti olarak işlev gören) İstanbul, Doğu Avrupa'nın en popüler fuhuş merkeziydi ve bunda utanılacak bir şey yoktu. Dürüstçe çıkıp söylenemiyor "araziye göz diktik" denilemiyor, yeni adı "utanç yuvası!" oluyor. Neyin utancı? 

"ZÜREFA"ya gelirsek; 

Cumhuriyet erbabının sokağa sonradan verdiği gibi Zürafa değil, ZÜREFA'dır doğrusu. İstanbulluların ilk defa Mısır valisi Mehmet Ali Paşa'nın deniz yoluyla dönemin sultanına hediye etmek üzere Afrika'dan getirdiği zürafa ile, sokak olarak "zürefa" arasında derin bir uçurum var. İstanbul'a geldiğinde büyük ilgi gören ve Çinili Köşk'ün bahçesinde sultanın huzuruna çıkan o hayvanı, zürefa sokağın "zürafası" ile karıştıranlar, yani sokağa bir hayvan ismi veren şuursuzlar, tarihi tersten okudukları için zaten bu haldeler. 

Halbuki, "zürefanın düşkünü beyaz giyer kış günü" diye, çok anlamlı bir deyim de vardır. ZÜREFA; yani Osmanlıca lezbiyen anlamında kullanılan sözcük, partner arayan bazı lezbiyenlerin, o dönem beyaz gömlek ve fular takarak bekar olduklarını belli etmeye çalışmalarından dolayı doğar. Bu bağlamda Zürefa'nın düşkünü, sanılanın aksine bir kadındır, ve bir kadının bir kadını arayışını ifade etmek için kullanılır.    

O dönem diğer kadınlardan farklı giyinen, anlaşıldığı kadarıyla toplum tarafından da pek hoş karşılanmayan, saçlarını kısa kesen ve boyunlarına taktıkları beyaz fularlarıyla kendilerini belli eden "lezbiyen" sıfatı, bu sokağa birçok nedenle verilmiş olabilir. Ayrıca kelimenin bir diğer anlamı, "zarif kimseleri" betimlemek içindir. Zarife, buradan gelir.

Her anlamıyla Zürefa, bu sokağa verilebilecek güzel isimdir. 

Hazır yeri gelmişken eski isminin sokağa derhal taktim edilmesini, bu kabul edilemez hatadan dolayı zarifelerden özür dilenmesini ve insanlık tarihi kadar kadim bir tarihin, sonsuza dek aynı sokakta yaşamasını umuyorum.

...................... 

Bu vesileyle büyük duayen Osep Minasoğlu'nun 1960'ların sonunda Abanoz Sokak'ta çektiği seriden bir bölüm de paylaşmış olayım. 

SEKS İŞÇİLİĞİ İŞÇİLİKTİR!




2 yorum:

hesna dedi ki...

Zurefanin hikayesine bayildim! Cok tesekkurler bu bilgi icin. Kaynak nedir acaba?

Tayfun Serttaş dedi ki...

ilgin için çok teşekkürler.

sana bir kaynak veremem çünkü kaynak hafızam, bu anonim bir bilgi.. nerede, ne zaman ulaştığımı kendim bile hatırlamıyorum doğrusu.

fakat basit bir araştırma ile mutlaka bir yerlerde karşına çıkacaktır. "zürefalar" bilinir..