Kimsenin Olmayan Şifreler
Bu üçü aslında aynı hikaye.
Ama her biri “ıssızlığın” farklı bir evresini temsil ediyor. Birbirine
teğet çizgilerle bağlı bu üç katmanda, aynı kentin bulvarlarında örülen aynı
hikayeye, üç farklı güzergahtan ulaşmayı deniyorum. Elimdeki tek aygıt, kuşku.
Bir bütünün tamamlayıcı parçaları olarak hedeflenen üçleme, aynı
hikaye olmasına karşın, bir sonrakinin bir öncekini geçersiz kılmasıyla
oyunsallaşıyor.
Özünde sahte dedektiflik ve hedef şaşırtma olan bu üç katman,
aranılan, takip edilen, izlenen, delil toplanan, araştırılan, sorgulanan başka
tarihler üzerinden; ıssızlığın iç dünyasını delmeye yelteniyor.
Bu asla görüldüğü kadar tutarlı ve lineer bir deneyim değil. Gelecek
ve geçmiş, hayal ve gerçek, majör ve minör, tekil ya da çoğul arasındaki
onlarca ikilemin iç içe geçtiği abartılı kent metaforunu kendi yoksunluğu
içerisinde, kayıp verileri birbirine bağlayarak kuşatma arayışı. Bu bir tür
saldırı, kente ve onun tarihsel zaaflarına.
Survival olarak tasniflenmemiş - kayıp - veri, asla tasniflenemeyecek,
yazılımı tamamlanmamış olan verili ideolojinin anlam dünyasını kendiliğinden
yapı bozumuna uğratıyor. Rastlantısallık, bugüne değin hayli zor metodlarda
aranan bir incelemenin, zeminini sağlamlaştırıyor. Aynı zamanda kendi rolümden
kurtulmak için bugüne değin verdiğim uğraşların, sahnesini. Bu sahnede eşitlik
sayısı bilinmeyenle aynı; ancak, bilinenler belli bölgelerde toplanmış
olduğundan, gereken yerlerde veri yok. Bilinçdışı.
Peki bir veri işlevini yerine getiremezse ne olur? O hala bir veri
midir, yoksa başka bir şey mi olmuştur? Basitçe ayağı kırılmış bir sandalyeye,
hala “sandalye” demek ne derece mümkündür? İdeolojik olarak böyle deriz.
Halbuki sandalye artık işlevini yerine getiremediğinden, bir sandalye değildir.
Sandalyeye benzeyebilir, hatta bir zamanlar gerçekten sandalye olmuştur, fakat
artık o başka bir şeye dönüşmüş; anlam ise “asılı” kalmıştır. Bu yüzden artık o
şeyi ifade edemez, tam ve doğru değildir; sahtedir.
Göstermesi gereken şeyi, gizlemektedir.
“Kimsenin olmayan hayatlar”, “kimsenin olmayan binalar” ve “kimsenin olmayan fotoğraflar” arasında
kurmaya çalıştığım müzakere, Deleuzian anlamda, “bir savaşa mı, yoksa bir
barışa mı ait olduğu asla kestirilemeyecek” olan müzakerenin imkansızlığını
çağrıştırır.
Niyet, bir dizi
tasniflenmemiş veriyi yan yana getirerek kentin yarattığı suçluluk hissinden
kurtulmak değil. Onun uğursuz tarihinde asılı kalan ruhları çağırmak suretiyle,
bilinçdışına olanak vermek. A-normları karşı karşıya bırakarak, bastırılanın
kuşku yoluyla açığa çıkmasını sağlamaktır.
Bu bağlamda Issız Kent Üçlemesi, kente dair tarihsel suçların tolere edildiği ve belli
sorunlara çözüm öneren bir araç olmaktan ziyade, travmayı hafifletmekten
ziyade, suçun ve sorunun ta kendisi olarak ortada kalsın istiyorum.
Mayıs.2013 / Beyoğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder