Başlarken; bu bir özür yazısı değildir. Bu yazı, hazırolda bekleyen eli bayraklı, postal sevdalısı "muhaliflerden" farklı olarak, bugüne değin AKP iktidarını anlamaya, özümsemeye ve çözümlemeye çalışmış kesimlerin bugünkü reflekslerinin çok daha gerekli olduğuna duyulan inancın sonucunda, sorumluluk bilinciyle kaleme alınmıştır. Amaç günah çıkartmak değil (ki günah çıkartmak da son derece ahlaki bir eylemdir), birbirlerimizi daha fazla ötekileştirmeden alacağımız yolun zeminini araştırmaktır.
İşte tam olarak son yirmi gündür maruz kaldığımız BU SİSTEM, henüz 18 yaşında beni, bahçesi limon kokan bir villadan çıkarıp sol örgütlerin kucağına oturttu. Bundan tam 13 sene önce, bu mevsimlerde. Seneler sürdü iç hesaplaşması. Hala da, başımı yastığa koyduğumda, dişlerimi sıkar hesaplaşırım..
Ben ve benim gibi, orijinden gelen bir ilişkisi olmamasına karşın AKP iktidarının çoklarının gözündeki anlamı, kişisel tarihlerimizle harmanlanmış bir gerilimin son bulacağına dair inançta gizliydi. Sisteme dair bir güven yitiminin, olasılıklar arasındaki en anlaşılır sesine dönüşüyordu AKP. Türkiye'de liberalleşme (bir nebze) önemliydi. Yalnızca bu nedenle dahi, belli müştereklerde buluşmaya değerdi. Ben ve benim gibi başka çocuklar, geleceklerini öfke sarmallarında bulmasınlar diye.
Özellikle ilk dönemi süresince AKP'yi farklı başlıklarda destekledim ve sanırım AKP'yi desteklediğim akıcılıkta da, başka bir partiyi desteklemedim.. Oyumu vermedim, fakat konjonktürde çoğu kez kendimi AKP'yi savunurken buldum. Ülkedeki oyların ciddi bir bölümünü zaten garantilemiş olan bir partiye oy vermek değildi mesele, aramızda bir köprü oluşturmaktı, bunu yaptım. Geçtiğimiz son iki seneye kadar da, bu tavrımdan dolayı hiç şüphe duymadım.
Bir zihinsel egzersiz olarak dahi; Cumhuriyet tarihi boyunca yok sayılmış azımsanmayacak bir tabanı anlamak, katılımcı demokrasinin sınırlarını farklı cephelerden yoklamak, Türkiye'nin dünya üzerindeki konumunu bir de Ortadoğu merceğinden okumak, modernizmin yakın tarihiyle o tarihin dışarıda bıraktıkları üzerinden hesaplaşmak, otoriter laikliğe demokrasi aracılığıyla mesafelenmek önemliydi. Çevremi kuşatan sisteme bir de bu mesafeden bakmak, o güne kadar (gerçekten) yapılmamış bir zihinsel egzersiz olarak dahi, gerekliydi. Bu nedenle AKP'ye, pek de şüpheci yaklaşmadım.
Bugün ise şüphe duyuyorum.
Çünkü bugün AKP beni aldatmakla kalmıyor, beni APTAL yerine koyarak aldatıyor.
Çünkü ben ve benim gibi Türkiye'de liberalleşmenin gereğine inanan birçoklarını yarı yolda bırakarak, kendisine zulmedenlerden ödünç alınmış sihaları, bedenlerimizde deniyor. Vakt-i zamanında ideolojik olan bir problemi sosyolojik alana çekerek, aynı kutuplaşmadan, bu kez çoğunluk bilinciyle faydalanmaya çalışıyor. Terkettiği sevgilisini "fahişe" olmakla suçlayan bir maçonun intikam hırsıyla, bencilliğin ve kibrin tüm klişelerini kullanarak; iftirayla, yalanla, manipülasyonla, sansürle, aşağılamayla bir toplumu dize getirebileceğini sanıyor. Bugün AKP, izlerken gözlerimize inanamadığımız derecede kötü yazılmış bir senaryoyu meydanlarda sahneliyor, üstelik bunu sözde siyasal profesyonelleşmenin zirve noktasında yapıyor.
Bunu, bilinçli olarak yapıyor. Yoksa kimse beni "çıldırmış" olduklarına inandıramaz. Hepimize ne kadar güçlü olduğunu, ne kadar yenilmez olduğunu, ne kadar zalimleşebileceğini kanıtlamaya çalışıyor. Sinir uçlarımızın en hassas noktalarına paslı iğneler saplayarak, ruhlarımızda kalıtsal hasarlara yol açmaya çalışıyor. Aslında hiçbir şeyin nasıl da değişmediği HATIRLATARAK, hafızalarımızla oynuyor.
Uzatmayacağım; bugüne değin AKP ile sürdürdüğüm tek taraflı empatiden İSTİFA EDİYORUM.
Benim en olağan hassasiyetlerimi, en evrensel değerlerimi, en insani amaçlarımı, en vicdani yargılarımı, en barışcıl eylemlerimi anlamamak için 20 gündür gözümün içine baka baka tepinen bir yobazın başında olduğu bir düşünce sistemi ile, tek taraflı empatimi daha fazla sürdürmek istemiyorum. Kuşkusuz bu dönüş beni, eli bayraklı postal sevdalıları ile aynı saflara koymayacak, hiç koymadı, ancak bundan sonra kendilerini de, en az muhaliflerini eleştirdiğim kadar eleştireceğimi çağrıştırabilir, aksi kanıtlanmadığı sürece, eleştirimin birincil hedefi artık AKP'dir.
Zamanında AKP'nin normalleşmesine katkıda bulunan yazar, düşünür, sanatçı ve tüm diğer kesimlerden, gün itibarı ile (kimseye kulak asmadan) aynı refleksi vermelerini içtenlikle bekliyorum. Bu bir özür değil, aksine bir sorumluluk meselesidir.
Başbakan'ı asıl "marjinalleştirecek" olan, bu duygusal istifalardır.
İşte tam olarak son yirmi gündür maruz kaldığımız BU SİSTEM, henüz 18 yaşında beni, bahçesi limon kokan bir villadan çıkarıp sol örgütlerin kucağına oturttu. Bundan tam 13 sene önce, bu mevsimlerde. Seneler sürdü iç hesaplaşması. Hala da, başımı yastığa koyduğumda, dişlerimi sıkar hesaplaşırım..
Ben ve benim gibi, orijinden gelen bir ilişkisi olmamasına karşın AKP iktidarının çoklarının gözündeki anlamı, kişisel tarihlerimizle harmanlanmış bir gerilimin son bulacağına dair inançta gizliydi. Sisteme dair bir güven yitiminin, olasılıklar arasındaki en anlaşılır sesine dönüşüyordu AKP. Türkiye'de liberalleşme (bir nebze) önemliydi. Yalnızca bu nedenle dahi, belli müştereklerde buluşmaya değerdi. Ben ve benim gibi başka çocuklar, geleceklerini öfke sarmallarında bulmasınlar diye.
Özellikle ilk dönemi süresince AKP'yi farklı başlıklarda destekledim ve sanırım AKP'yi desteklediğim akıcılıkta da, başka bir partiyi desteklemedim.. Oyumu vermedim, fakat konjonktürde çoğu kez kendimi AKP'yi savunurken buldum. Ülkedeki oyların ciddi bir bölümünü zaten garantilemiş olan bir partiye oy vermek değildi mesele, aramızda bir köprü oluşturmaktı, bunu yaptım. Geçtiğimiz son iki seneye kadar da, bu tavrımdan dolayı hiç şüphe duymadım.
Bir zihinsel egzersiz olarak dahi; Cumhuriyet tarihi boyunca yok sayılmış azımsanmayacak bir tabanı anlamak, katılımcı demokrasinin sınırlarını farklı cephelerden yoklamak, Türkiye'nin dünya üzerindeki konumunu bir de Ortadoğu merceğinden okumak, modernizmin yakın tarihiyle o tarihin dışarıda bıraktıkları üzerinden hesaplaşmak, otoriter laikliğe demokrasi aracılığıyla mesafelenmek önemliydi. Çevremi kuşatan sisteme bir de bu mesafeden bakmak, o güne kadar (gerçekten) yapılmamış bir zihinsel egzersiz olarak dahi, gerekliydi. Bu nedenle AKP'ye, pek de şüpheci yaklaşmadım.
Bugün ise şüphe duyuyorum.
Çünkü bugün AKP beni aldatmakla kalmıyor, beni APTAL yerine koyarak aldatıyor.
Çünkü ben ve benim gibi Türkiye'de liberalleşmenin gereğine inanan birçoklarını yarı yolda bırakarak, kendisine zulmedenlerden ödünç alınmış sihaları, bedenlerimizde deniyor. Vakt-i zamanında ideolojik olan bir problemi sosyolojik alana çekerek, aynı kutuplaşmadan, bu kez çoğunluk bilinciyle faydalanmaya çalışıyor. Terkettiği sevgilisini "fahişe" olmakla suçlayan bir maçonun intikam hırsıyla, bencilliğin ve kibrin tüm klişelerini kullanarak; iftirayla, yalanla, manipülasyonla, sansürle, aşağılamayla bir toplumu dize getirebileceğini sanıyor. Bugün AKP, izlerken gözlerimize inanamadığımız derecede kötü yazılmış bir senaryoyu meydanlarda sahneliyor, üstelik bunu sözde siyasal profesyonelleşmenin zirve noktasında yapıyor.
Bunu, bilinçli olarak yapıyor. Yoksa kimse beni "çıldırmış" olduklarına inandıramaz. Hepimize ne kadar güçlü olduğunu, ne kadar yenilmez olduğunu, ne kadar zalimleşebileceğini kanıtlamaya çalışıyor. Sinir uçlarımızın en hassas noktalarına paslı iğneler saplayarak, ruhlarımızda kalıtsal hasarlara yol açmaya çalışıyor. Aslında hiçbir şeyin nasıl da değişmediği HATIRLATARAK, hafızalarımızla oynuyor.
Uzatmayacağım; bugüne değin AKP ile sürdürdüğüm tek taraflı empatiden İSTİFA EDİYORUM.
Benim en olağan hassasiyetlerimi, en evrensel değerlerimi, en insani amaçlarımı, en vicdani yargılarımı, en barışcıl eylemlerimi anlamamak için 20 gündür gözümün içine baka baka tepinen bir yobazın başında olduğu bir düşünce sistemi ile, tek taraflı empatimi daha fazla sürdürmek istemiyorum. Kuşkusuz bu dönüş beni, eli bayraklı postal sevdalıları ile aynı saflara koymayacak, hiç koymadı, ancak bundan sonra kendilerini de, en az muhaliflerini eleştirdiğim kadar eleştireceğimi çağrıştırabilir, aksi kanıtlanmadığı sürece, eleştirimin birincil hedefi artık AKP'dir.
Zamanında AKP'nin normalleşmesine katkıda bulunan yazar, düşünür, sanatçı ve tüm diğer kesimlerden, gün itibarı ile (kimseye kulak asmadan) aynı refleksi vermelerini içtenlikle bekliyorum. Bu bir özür değil, aksine bir sorumluluk meselesidir.
Başbakan'ı asıl "marjinalleştirecek" olan, bu duygusal istifalardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder