Ondan geriye pozları kaldı
Türkiye'nin ilk renkli fotoğraf baskısını yapan Ermeni fotoğrafçı Osep
Minasoğlu, geçen hafta, 86 yaşında hayata gözlerini yumdu. Ölene kadar fotoğraf
çeken Osep, son pozunu dünyaya bırakıp ‘fotoğraflarla geçti aramızdan’
Sene 2009, aralık
ayı. Posta kutuma düşen bir maille tanıyorum Osep Minasoğlu'nu ya da gerçek ismiyle Hovsep Minasyan'ı. Stüdyo Osep isimli kitabıyla
65 yıllık fotoğrafçı Osep'in yangından arta kalan fotoğraflarıyla açılan bir
serginin açılış davetiyesi gelen. Serginin haberini yapmaya giderken, Osep'in hikâyesine
vurulup, onu dinlemeye başlamıştım. Aradan seneler geçti Osep'i herkese duyuran Tayfun Serttaş daha başka başarılı birçok işe imza attı. Ama Osep'i
hiç unutmadı, onu yalnız bırakmadı. Geçtiğimiz hafta Osep'in ölüm haberini de yine ondan aldık. Bomonti - Petites
Soeurs Bakımevi'nde 86 yıllık hayatına veda etti Osep. En son kalça kırığı ameliyatı geçirmişti ve tedavi görüyordu.
Minasyan ailesinin en küçüğüydü Osep. Geriye aileden kimse kalmadı. Biz de bu hafta, her anı tarihe
ışıklık tutacak Osep'in
hayatını derledik. Bu hayatta neler yok ki. Varlık Vergisi, 6-7 Eylül olayları,
Türkiye'de Ermeni olmak, yoksul kalmak, kimsesiz olmak ve daha nicesi… Onu
herkes Yeşilçam'ın ilk fotoğrafçısı olarak tanıdı. Yeşilçam onun objektifine gülümsedi, Taksim'deki fotoğrafçıların birçoğu yeni teknikleri ondan öğrendi, Türkiye'de ilk
renkli baskıyı o yaptı. 86 yıllık ömrüne çok şey sığdırdı. Yaşamının son yıllarında ise
Satranç Kulübü'nde çektiği fotoğrafları 1 TL'ye satarak, dostum dediği Matmazel Maya'nın İsviçre'den gönderdiği 500 TL ile de kirasını ödeyerek geçirdi.
Aysel Yaşa
6-7 EYLÜL'DE
FRANSA'YA GİTTİ
Osep, Amber ve
Yervant Minasoğlu'nun en küçük çocukları
olarak 1929'da dünyaya gelir. Özel Saint Benoit Fransız Lisesi'ne giderken fotoğrafçılığa merak salar ve bu işi yapmaya başlar. Fakat o süreçte işler iyi gitmez ve genç
Osep ve ailesi Varlık Vergisi ile tanışır. O dönemde dükkanlarında kazandıklarından daha fazla vergi ödemeye
mecbur edilen ailelerden belki de en şanslısı Minasyanlardır. Osep o günleri şöyle anlatıyordu: 'Ağabeyim Türkiye'nin ilk şoförlerinden biriydi. Vahan'ın eve yaptığı otomobil parçası stoklarıyla bu zorlu zamanları atlattık. Atlattık ama
hayatımız eskisi gibi olmadı. Okulum yarım kaldı. O sırada fotoğrafçılığa yöneldim. Kodak'ta çalıştım.' Fotoğrafa yeni yeni ısınan ve
en yeni teknikleri Kodak'la keşfeden Osep, bu kez de 6-7 Eylül olayları yüzünden mağdur olur. Fakat bu kez
kararlıdır, Türkiye'den gidecektir. Bu ülkede onu derinden etkileyen iki önemli
olayın Varlık Vergisi ve 6-7 Eylül olayları olduğunu sıklıkla tekrarlayan Osep tarihe şöyle not düşer: '6-7 Eylül'de
Taksim'de Kodak'ta çalışıyordum. Bütün İstanbul perişan oldu, dükkânlar yıkıldı,
kasalar çalındı. Çalıştığım Kodak kapanınca ben de
Fransa'ya gittim.'
PARADAN NEFRET
EDERİM
Fransa, Osep için çok
güzel geçer. İyi fotoğraf stüdyolarında çalışır, Fotoğraf Sendikası'ndan ders
alır. Fakat Türkiye'den de çok uzak kalamaz. İşinde uzman ve iyi bir fotoğrafçı olarak geri döner topraklarına. Taksim'de konsolosluklarla, devlet
adamlarıyla ve o dönemin tabiriyle kalbur üstü insanlarla çalışır. Çok da iyi paralar
kazanır ama bu paranın onun için bir kıymeti yoktur: 'Çok iyi paralar kazandım.
Yurtdışındaki mecmuaları takip
ederek Türkiye'de yapılmayanları yapıyordum. Ama hep paradan nefret ettim. Müşterilerimle para pazarlığı yapmazdım. Müşteri ne verirse versin
'Allah bereket versin' derdim. Çok dürüst çalışırdım, kimsenin hatırını kırmadan, kötülük yapmadan.'
YEŞİLÇAM ONA GÜLÜMSEDİ
Bu arada eniştesi tiyatro rejisörü
Kani Kıpçak sayesinde Yeşilçam'la, setlerle tanışır Minasoğlu. Set fotoğrafçılığı yaptığı yıllarda kimleri fotoğraflamaz ki. Ayhan Işık, Türkan Şoray, Yılmaz Güney, Zeki
Müren, Halil Ergün, Kadir İnanır… Osep'in çok geniş bir arşivi vardır. Fakat
yaşı ilerledikçe bu arşive sahip çıkamaz. Ve arşivini bir arkadaşına emanet eder. Arkadaşı da 4 çelik kasa dolusu
arşivi koruyamaz ve fotoğraflar yanar. Osep'in
hayatında en çok üzüldüğü ve anlatırken duygulandığı olay bu olur. Çünkü fotoğrafçılık Osep için geçmeyen bir sevdadır, bunu 2009'da bize söylediği şu sözlerden anlıyoruz:
'Hala da aklım fikrim fotoğrafçılıktadır. Gözüm az görür ama iyi fotoğraflar çekerim.'
PROJE ARKADAŞIM DEĞİL, DOSTUMDU
Sergi ve kitap o dönem
çok konuşulmuştu. Osep bu sergiyi önemsiyordu, bu 2 çalışma için memnuniyetini nasıl
dile getiriyordu?
Artık unutulduğuna %100 emin olmuş birisine, aslında
unutulmadığını kanıtlamak ve
onun bütün pratiğini baştan üretime sokmak, gündeme
taşımak, başka bir tarihe eklemlemek,
hem bunu yapan sanatçı hem de bu projenin öznesi açısından çok zor bir deneyim.
Osep çok heyecanlanıyordu. Galeri saat 10:00'da açılıyor, o sabah 08:00'da
giyinmiş hazırlanmış olarak kapıya gelip
bekliyordu. İtiraf edeyim biz
bir dönem, 'fazla mı ileriye gidiyoruz?' diye düşünmedik değil. Açılış sırasında sergiye
izleyici gibi gelen doktor yakınlarımız vardı, bizzat çağırmıştık, ne olur ne olmaz
diye... Zor bir yaşam deneyimi, ve
siz bu yaşam öyküsünü
kamusallaştırdığınızda, her ne kadar
kendi onayı ve desteği olsa da, kişinin o an ne tepki vereceğini kestiremiyorsunuz.
Elli sene sonra Osep'i sergi aracılığı ile bulan yakınları, eski dostları oldu. Çok memnun kaldı ve süreci
olağanüstü bir soğukkanlılıkla taşıdı.
Bundan sonrası için
Osep'le ilgili yapmayı düşündükleriniz var mı?
Hayır düşünmüyorum. Şu an ona karşı sorumluluklarım çok şahsi. O yüzden
profesyonel anlamdan mümkün olduğu kadar uzak tutarak, olası projeleri düşünmeyerek, yalnızca ona odaklanarak, dostluğumuza odaklanarak hareket
etmek istiyorum. Kırkında helva yapılacak mesela, helvayı hangimiz yapacak, kim
yaparsa daha leziz olur, böyle şeyleri düşünüyorum elbette.
Ancak Osep Minasoğlu üzerinden yeni
bir sergi yapmak ya da son süreci projelendirmek gibi bir fikir kesinlikle
yok... Olmamalı zaten. Benim proje arkadaşım değil Osep Minasoğlu. Hiyerarşinin başında bizim dostluğumuz var. Ahlaki bulmam söz
konusu olamaz böyle bir yaklaşımı. Ancak anmasını iyi organize etmekle yükümlü olabilirim.
ERMENİSTAN'A GİTMEK İSTİYORDU
Osep ölmeden önce
'Ölürsem hayatta fotoğraflarımı bırakacağım bir ailem bile yok.
Tayfun bunlara sahip çıkacaktır' demişti. Evet sanatçı Tayfun Serttaş, Osep'e de, arşive de sahip çıktı.
Osep ölmeden önce Serttaş'a verdiği röportajda 'Ölmeden
önce bir de ilan için para bırakacağım, ölünce ilan koysunlar gazeteye' demiş. Sanatçı, ölene dek yanında olduğu Osep'in son zamanlarını anlattı.
Osep'le çok önemli
bir ilişkiniz vardı. Onun yeniden duyulmasını sağladınız. Bu ölüm sizi nasıl
etkiledi?
Eksiltti, çok
eksilmiş hissettim. İlk 4-5 gün boyunca dünyanın
en yalnız ve çaresiz insanı gibi hissediyordum, o esnada özellikle yayınevimin
kurucusu Yetvart Tomasyan ve ailesinin desteği olmasaydı, muhtemelen toparlanmam çok zor olacaktı. Cenaze merasiminde
gördüm ki, biz hala bir cemaatiz, içerisinde tüm üyelere yer olan ideal bir
cemaat. Hakkettiği şekilde veda ettik Osep
Minasoğlu'na, bu son vazife
benim açımdan çok önemliydi. Şimdi sorumluluğunu layıkı ile
yerine getirebilmiş bir çocuk olmanın
huzurunu yaşıyorum. Geride
kalanları bu teselli edecektir.
Son zamanlarında
Osep'in yanında mıydınız? Nasıldı, yine fotoğraf çekiyor muydu?
Yanındaydım
elbette, bazı şikâyetleri vardı,
canı çok sıkılıyordu. Biz kendisine birçok olanak tanımamıza rağmen, Petites Souvres'te
kalmayı Osep özellikle istedi, zira Fransızcası Ermenicesinden çok daha
kuvvetlidir, böyle olmasını kendisi talep etti ve biz o ne istiyorsa yerine
getirmeye çalıştık. Geçtiğimiz beş sene boyunca da Petites
Souvres, Osep Minasoğlu'nu çok özel bir
konuğu olarak ağırladı ve ellerinden ne
geliyorsa fazlasıyla yaptılar. Geçtiğimiz aya kadar fotoğraf çekmeye devam etti. Bahçedeki çiçeklerin fotoğraflarını çekiyordu,
Petites Souvres'e gelen ziyaretçileri, ara sıra yaptıkları gezileri ve oradaki
arkadaşlarının portrelerini... Yüzbinlerce
kere çekmiş böyle, hiç durmamış. Gönül eğlendiriyordu, hatıra fotoğrafları çekiyordu ve
bunları basıp sahiplerine hediye ediyordu.
SON ANA KADAR FOTOĞRAF ÇEKTİ
Osep'i tanıdığımda halen satranç kulübünde
fotoğraf çekiyordu. Yaşına rağmen hep hayalleri olan biriydi. En son neler konuştunuz bir vasiyeti var mıydı?
Vasiyet diyemem
ama Ermenistan'a gitmeyi çok istiyordu, bilet fiyatlarını soruyordu. Son dönem
en çok onu sordu. Gayet tabi o halde gitmesi mümkün değil, zaten orada bir
akrabası ya da yakını yok ama çok kez bu konuyu konuştuk. Bir de kartpostal
fiyatlarını soruyordu, kaça basıldığını ve eski stüdyolardan kimlerin kaldığını, kapananları merak ediyordu; 'şu, şu hala duruyor
mu?' gibisinden. Stüdyo Osep sergisi öncesi, Osep ile yaptığım röportajlarda birçok
vasiyet dile getirmiştir ama sergiden
sonra zaten belli bir güven duygusu içerisindeydi, daha rahattı, o nedenle özel
bir talebi kalmamıştı... Bazı şeyleri büyük oranda o
hayattayken yerine getirebildik diye düşünüyorum.
Bir dönemin ünlü
fotoğrafçısıydı. Onun ömründen geriye dünyada ne kaldı?
Cumhuriyet tarihine eş değer yaşamıyla Osep, o tarihin
bize ders kitaplarında okutulmayan karanlık sayfalarını aydınlatıyordu. O
tarihin içerisinde ortalama her on senede bir felaketlerle yüzleşen, maddi ve manevi çöküntüye
uğrayan, birileri zenginliğine zenginlik katarken diğer tarafta çaresizce
buharlaşan toplulukların kendi içerisinde
de aykırı bir temsili Osep. Bir kent efsanesi olmanın yanında, yeni bir sistem
inşaa edilirken, o sistemin
hem içinde hem dışında kalarak,
varoluş mücadelesi verenlerin çok
ama çok özgün bir temsili. Bu temsiliyetten herkesin kendi adına öğreneceği bir şeyler olmalı. Onun hatırası,
hepimizin hatırası. Her açıdan...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder