"BU BİR FOTOĞRAF SERGİSİ DEĞİLDİR"
Tayfun Serttaş'ın Cumhuriyet'in ilk kadın stüdyo fotoğrafçılarından Maryam Şahinyan'ın arşivinden oluşturduğu 'FLASHBLACK' isimli kişisel sergisini, Ayşe Özbek Karasu HT Pazar'daki köşesine taşımıştı... Çok ilgi gördü. 11 bin fotoğraftan meydana gelen, dönemin sosyal hayatına ışık tutan serginin son günlerinde Tayfun Serttaş ile konuştuk.
Ekin TÜRKANTOS
Cumhuriyet’imizin ilk kadın fotoğrafçısı olan 60 yıl
boyunca stüdyo fotoğrafçılığı yapan Maryam Şahinyan’ın 200 bin resimlik arşivi
Tayfun Serttaş’ın yorumu ile ilk kez Pilevneli’de sergileniyor. Şahinyan’ın
arşivinin 2011’de kamuya açılmasının ardından ilk kez bir galeri bünyesinde
sergilenen Şahinyan arşivi, galerinin 15 metre yüksekliğindeki müstakil cephe
duvarından giriş katına yayılarak izleyiciyi içine alan agrandisör boyutlarında
üretilmiş 11 bin parça fotoğraftan meydana geliyor. Aynı anda 11 bin imaja
bakmamızı öneren bu devasa yerleştirme dönemin giyim zevkinden yaşayış biçimine
birçok detayı barındırıyor. Tayfun Serttaş ile bu zengin arşivden yola çıkarak
görsel arşivlerle kurduğu ilişkiyi değerlendirdik.
Cumhuriyet’imizin ilk kadın fotoğrafçısı Maryam Şahinyan ile ilgili çalışmaya ne zaman, nasıl karar verdiniz?
Cumhuriyet’imizin ilk kadın fotoğrafçısı Maryam Şahinyan ile ilgili çalışmaya ne zaman, nasıl karar verdiniz?
2009’da yine arşiv tabanlı bir sergi olan Stüdyo Osep’i
açtığımda kitap için Aras Yayıncılık ile çalışmıştık. O esnada yayıncım Yetvart
Tomasyan elindeki benzer bir arşivin varlığından ve 20 seneye yakındır bu
arşivi koruduğundan bahsetmişti. Fotoğrafçının bir kadın olduğunu öğrenince
derhal görmek istedim. İlk aşamada 3 kutu örnek alabildim yanıma, onları
inceledikten sonra gerisine ikna olmuştum.
Arşivde çalışmaya karar verdikten sonra nasıl bir süreç
başladı?
2009’da başladık, 2011’de SALT Galata’nın açılış sergisi
olarak yetiştirdik. Fotoğraf çekmek ile fotoğraf yapmak arasında bir fark var.
Bu açıdan projeyi öncelikle fotoğrafı ‘yapılan’ bir medyum olarak
öngörebilmeliyiz. Fotoğrafı çekene zaten saygıda kusur yok, fakat biz onun bu
pratiği üzerine ne koyduk? Maryam Şahinyan, bu fotoğrafları çekti ve agrandisör
tekniğiyle bastı, baskıları ise sattı. Film arşivleri, müşterilerin aynı kareye
tekrar ihtiyaç duymaları halinde kullanılmak üzere korunur. Arşivin tamamı cam
levha negatifler ve 10x15cm ebatlarındaki selülozik tabaka filmlerden meydana
geliyor. Onlara çıplak gözle bakarsanız simsiyah bir zift tabakası görürsünüz.
İmajı görebilmek için filmin ortaya çıkarılması gerekiyor. Bu başlı başına bir
mesai. Dijitalizasyon, her bir dijital verinin sayısallaşması, renklendirme,
dijital restorasyon ve rötuş şeklinde devam eden hayli meşakkatli bir süreç. Bu
uygulamalara kısaca ‘görselleştirme’ diyoruz, görselleştirme sonucu imajları bugünkü
biçimiyle algılayabiliyoruz.
Sanıyorum, Maryam Şahinyan arşivi 2011’de kamuya açılmasının ardından ilk kez bir galeri bünyesinde sergileniyor...
Sanıyorum, Maryam Şahinyan arşivi 2011’de kamuya açılmasının ardından ilk kez bir galeri bünyesinde sergileniyor...
İstanbullu izleyicinin Şahinyan arşivi konusunda pek
şanslı olduğunu söyleyemem. Arşivin 2011’de SALT Galata’da kamuya açılmasının
ardından bütünlüklü bir sergi yapamadık. Ertesinde diğer sergi ve projelere
ayırdığım mesai bir yana, hacim olarak böylesine büyük bir arşivi kaldıracak
mekân ve prodüksiyon sağlamak İstanbul koşullarında imkânsız görünüyordu. Bu süreçte
en kapsamlı sergi 2013’te FOAM (Fotografiemuseum Amsterdam) tarafından
gerçekleştirildi, 2012’de Espace Cultural Louis Vuitton’da arşivden bir seçki
Parisli izleyiciyle buluştu, 2015’te yine Paris’te gerçekleştirdiğim ‘100 ans
avant, 100 ans après’ başlıklı kişisel sergimin büyük bölümü Şahinyan arşivine
dayanıyordu. Fakat tüm bu sergilerin İstanbullu izleyiciye dönüşü olmadı.
Şahinyan arşivinin büyük gizemi, gündelik yaşam sosyolojisinin temsiline
dayanmasıdır.
Şahinyan, 60 yıl stüdyo fotoğrafçılığı yapmış. Fotoğrafları tararken ne gibi ilginç ayrıntılara ulaştınız?
Şahinyan, 60 yıl stüdyo fotoğrafçılığı yapmış. Fotoğrafları tararken ne gibi ilginç ayrıntılara ulaştınız?
Çok şaşırmadım, İstanbul tarihine hâkim biriyim,
beklediğim şekilde ilerledi. Gerçek şaşkınlığı sergiyi açtıktan sonra yaşadım.
Arşivdeki insanların hayatta olduklarını bilmiyordum. 2011’den beri çok fazla
insana ulaştık. Şahinyan arşivindeki insanların büyük bölümü hâlâ aramızda,
Elmadağ yokuşundan inerken yanınızdan geçen yaşlı çiftin o arşivdeki
çocuklardan biri olma ihtimali sandığınızdan daha yüksek. Diğer yandan sanki
hiç yaşanmamışçasına ‘ideal bir geçmişe’ gönderme yapıyor fotoğraflar. Asla
yakalayamayacağımız kadar uzak/ hayal bir geçmişin temsiline... Ama gerçek öyle
değil, hangi ara böylesine paradoksal bir kopuş yaşadık, soru bu. Biz en son
kimdik? Sahi İstanbul neydi?
‘GÖRSELLERİN OLUŞMASINDAKİ TEK İRADE, BİZZAT KADINLARIN İRADESİ’
‘GÖRSELLERİN OLUŞMASINDAKİ TEK İRADE, BİZZAT KADINLARIN İRADESİ’
Arşiv bu zamana kadar nasıl muhafaza edilmiş?
1980’li yılların son çeyreğinde yaşlılık nedeniyle
stüdyoyu tüm malzemeleriyle asistanına devrediyor. O da birkaç sene bu işi
Üsküdar’da sürdürüyor. Ancak değişen fotoğraf teknolojisiyle stüdyo
fotoğrafçılığı da bitmek üzere, haliyle birkaç sene uğraştıktan sonra
kapatıyor. O esnada arşivin ortada kaldığını öğrenen yayıncım devreye giriyor
ve arşivi tekrar Beyoğlu’na, Hıdivyal Palas’ın dördüncü katındaki depoya
taşıyor. O tarihten itibaren neredeyse hiç el sürülmeden bütünlüklü biçimde
korunarak bugüne ulaşıyor.
Şahinyan’ın fotoğraflarından çekim tekniğine ya da bir
kadın bakış açısı olarak öne çıkan ne gibi ayrıntılara ulaştınız?
Kadın olmasının stüdyoya getirdiği iki temel avantaj var,
birincisi stüdyonun müşteri kitlesinin büyük oranda kadınlardan meydana
gelmesi, ikinci ise bu müşterilerin kendine özgü bir görsel dil yaratmaları.
Objektifin arkasındaki gözün kadın olması mizansenlere yansıyor ve bir erkek stüdyo
fotoğrafçısı karşısında asla cesaret edilemeyecek pozlar Maryam’a rahatlıkla
veriliyor. Buradan günümüze miras kalan külliyat başka hiçbir envanter
aracılığıyla ulaşamayacağımız ölçüde sivil ve hakkında sınırlı doneye sahip
olduğumuz Cumhuriyet dönemi kadınlarının gündelik yaşam kültürlerini temsil
etmesi açısından çok önemli. Bu görsellerin oluşmasındaki tek irade, bizzat
kadınların iradesi.
‘FLASHBLACK, ANIT/HEYKEL FİKRİNE YAKIN DURAN BİR İŞTİR’
Enstalasyonun ortaya koyduğu temel düşünce nedir?
Enstalasyonun ortaya koyduğu temel düşünce nedir?
11 bin imaja aynı anda bakmayı denediğinizde gördüğünüz
ilk şey fotoğraf olmuyor. Galerinin 15 metre yüksekliğindeki duvarındaki
enstalasyon meseleyi ‘fotoğraf’ olmaktan çıkarıp başka bir mecraya taşımakla
ilgili. Bu, stüdyo fotoğrafının sanat fotoğrafı içerisinde küçümsenen tarihine
bir tür jest olarak okunabilir. Flashblack, Türkiye’de bir kişisel sergide
gerçekleşmiş en yüksek sayıda fotoğrafa ev sahipliği yapsa da, gerçekte bu bir
fotoğraf sergisi değildir. Serginin odaklandığı meseleler, fotoğrafın ‘fotografik’
alandaki tartışmalarıyla sınırlandırılamayacak ölçüde farklı güzergâhlarda
ilerliyor. Bu enstalasyonu gerçekleştirmek için tek bir kadının mesleki
mirasından emanet alıyorum. Bu, anıt/heykel fikrine çok daha yakın duran bir
iştir. Bunu yaparken disiplinlerarası sanat deneyimimden devraldığım yöntemlere
başvurdum.
MARYAM ŞAHİNYAN KİMDİR?
1911’de Sivas’ın en görkemli sivil yapılarından Şahinyan
Konağı’nda doğdu. Dedesi Agop Şahinyan Paşa, 1877’de kurulan ilk Osmanlı
Parlamentosu Meclis-i Mebusan’da Sivas’ı temsil ediyordu. Küçük bir çocukken
tanıklık ettiği 1915 olaylarının akabinde hayatı değişti. Sivas’ın köklü
ailelerinden Şahinyanlar, İstanbul’a gelerek Harbiye’de mütevazı bir apartman
dairesine taşındı. Gençliğinde fotoğrafla ilgilenen baba Mihran Şahinyan,
ailenin geçimini sağlayabilmek için 1933’te, Foto Galatasaray’a ortak oldu.
Maryam Şahinyan ise Sainte Pulchérie Fransız Lisesi’nden maddi imkânsızlıklar
nedeniyle ayrılarak babasına yardım etmeye başladı. 1937’de stüdyoyu tek başına
işletmeye karar verdi. Hiç evlenmeyen Şahinyan, yarım asırlık meslek hayatında,
Galatasaray’da 3 ayrı mekânda işlettiği stüdyosunda çalıştı. Türkçe ve
Ermenice, Fransızca ve İtalyanca bilirdi. 1985’te yaşlılık nedeniyle stüdyosunu
devretti ve 1996’da hayata gözlerini yumdu.
Kaynak; "BU BİR FOTOĞRAF SERGİSİ DEĞİLDİR"
Ekin TÜRKANTOS, 26 Mayıs 2018, HABERTURK
* Haber kaynağına ulaşmak için tıklayın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder