12 Mayıs 2018 Cumartesi

"Başkalarının İstanbul'u" / Kumru Eren - HÜRRİYET





BAŞKALARININ İSTANBUL’U

Kumru Eren

Stüdyo fotoğrafçılığının duayeni Maryam Şahinyan, 1933’den başlayarak 60 yıl tutarlılıkla sürdürdüğü mesleğinde, Cumhuriyet dönemi ve İstanbul’un 50 yıllık zaman diliminde geçirdiği sosyokültürel dönüşümlere tanıklık etti. 1985 yılında yaşlılık nedeniyle stüdyosunu devrettiğinde, I. Dünya Savaşı’nda kalma körüklü kamerasından geride 100 bini aşkın imajı kapsayan İstanbul’un emsalsiz görsel arşivlerinden birini bırakmıştı. Tayfun Serttaş’ın projesi olarak, 2011’de dijital olarak kamuya açılmasının ardından ilk kez bir galeri bünyesinde sergilenen Foto Galatasaray arşivi, bu kez Pilevneli Galeri’de Serttaş’ın yeniden üretim olarak kurguladığı FLASHBLACK isimli kişisel sergisinin merkezine oturuyor. Serttaş, Şahinyan arşiv çalışması paralelinde “Foto Galatasaray – Studio Practice by Maryam Şahinyan” isimli kitaba da imza atmıştı.

“...doğudan, batıdan, güneyden, kuzeyden ipini koparan soluğu burada almıştır. Oto tamircileri, lüks feneri, denizci fenerleri, iki tekerleği kalmış bir bisikletten yepyeni bir bisiklet çıkaran bisiklet onarıcıları, oto yapanları, deniz motoru, yepyeni tekneler icat edenler, kabara çıkanlar, bez dokuyanlar, tombalacılar, tombala çekenler, kaçak sigara satanlar, içkiyi en efendice içenler, zilzurna sarhoş olanlar oradadır. ...velhasıl, büyülü bir beldedir orası.” Pangaltı’dan Kasımpaşa’ya uzanan vadi, Dolapdere’nin kaosunu böyle anlatır Yaşar Kemal ‘Kuşlar da Gitti’de. Bugünün şık rezidansları ve minimal sanat galerini kazısak, altından bambaşka bir İstanbul çıkacaktır adeta. Benim için yalnızca geçiş noktası ve sergi destinasyonu olan bu semt, kim bilir kimlerin İstanbul’u olmuştu. Harbiye, Elmadağ, Taksim ve Sütlüce ile çevrelenen vadinin ve çevresinin sakinleri geçtiğimiz yıllarda değişmiş olmasa da; açılış günü Foto Galatasaray’ın stüdyosundan geçen yüzlerle buluşmak isteyenler, Pilevneli Galeri’nin kapısında bekleyen o ‘başkalarının’ nedeni şüphesiz buydu.

Alışkın olduğumuz sanat izleyicisinden yaşça ayrılan kalabalığın arasından geçip, siyah kalın perdenin arasından süzüldüğümde sergiye ismini veren FLASHBLACK isimli enstalasyonla karşılaşıyorum. Enstalasyon, Pilevneli Galeri’nin 15 metre yüksekliğindeki cephe duvarından tüm katlarına yayılarak, agrandisör boyutlarında üretilmiş 11 bin parça fotoğraftan meydana geliyor. Galeri’nin izleyici içine alan mekan yerleştirmelerinden alışkın olduğumuz tavır, bu kez her biri kendi biyolojisi içerisinde tamamlayıcı bir bütünlük oluşturan imajlar üzerinden Şahinyan arşivini yeniden tanımlıyor. Arşivin toplumsal hafıza ve sanattaki yeri nedir? Tayfun Serttaş, görsel arşivlerin ‘hazır-nesne’nin ötesinde yeni bir bağlama oturtulmasıyla, kendi önermesini yaratmayı başarıyor.

Şahinyan arşivinin, sanat pratiğinin merkezine gelene dek serüveni sessiz sedasız devam ettiğini anlatıyor sanatçı. Stüdyonun Üsküdar’a taşınması ardından, neredeyse sahipsiz kalıyor, hatta arşivi sokağa atılıyor. Bu mütevazi hazine, Aras Yayıncılık’ın sahibi Yetvart Tomasyan’ın gözünden kaçmıyor ve arşivi Beyoğlu’ndaki deposuna taşıyor. Sonrası ise Tayfun Serttaş ile karşılaşana dek süren 25 yıllık uyku... 2011’de SALT’ta dijital olarak kamuya açılması ardından, 2012’de Paris, 2013’de Amsterdam ve Tayfun Serttaş’ın 2015’de yine Paris’te gerçekleştirdiği kişisel sergisiyle Şahinyan arşivinin bir bölümü izleyiciyle buluşuyor. Son durağı ise Yaşar Kemal’in sözünü ettiği Dolapdere’nin renkli karmaşasıyla tezat oluşturan minimal binanın görkemli 15 metrelik duvarı.

Flashblack’i oluşturan 11 bin imaj, 100 bini aşkın tamamı cam levha negatif, siyah- beyaz film içinden seçilmiş. Konservasyonu için üç yıl boyunca çalışan sanatçı, mekânsal bir bağlam içerisinde forma dönüşen arşivin fiziksel potansiyelinin de söz sahibi olmasını sağlamış. Kendini yeniden üreten bir ekosistem gibi çalışan sergi, kentin gündelik yaşam sosyolojisine dair çok şey söylüyor. Serttaş’ın deyimiyle ‘İstanbullunun bir iki kuşak öncesi ile arasındaki kültürel kopuş’unun belgesi. Her jenerasyonun kendi görsel belleğiyle katmanlaşan İstanbul’unu düşündürürken; Tayfun Serttaş’ı imgeleri sanatla ilişkilendiren sabırlı bir arşivci değil, kültür tarihinin ‘kazısını yapan’ titiz bir arkeolog olarak anmak gerekiyor. Serttaş, İstanbul’un görsel katmanlarından çıkardığı, o bilmediğimiz ‘başkalarıyla’ ve belki de bilmediğimiz İstanbulla izleyiciyi yüzleştiriyor.

Son dönemde hafıza, bellek, arşiv, albüm kavramları üzerinden gelişen sanat pratiğinin yaygınlaşması belki de kopuşa karşı direnişe, tarih yazımına sanattan bir yanıt demek. Foucault’tan bugüne tartışılan ‘arşivler’in şeffaflaşması adına, izlenme potansiyeli konusunda kendisini kanıtlamış Pilevneli Galeri’de sergilenen bu önemli albümünün izleyiciyle buluşmasına tanıklık etmek ise başka güzel bir deneyimdi. Mekanın kendi bağlamını yaratması gibi, Pilevneli Galeri’nin işte o başkalarının İstanbul’unun arasında uzanan birleştirici vadide olması, tıpkı bir Barok kıvrım gibi serginin gücünü de katlıyor.

Maryam Şahinyan’ın siyah-beyaz dünyasından, Dolapdere’nin karmaşasını ayıran galeri kapısını aralarken, serginin açılmasını heyecanla bekleyen yaşlı çifti görüyor; içerde bulmayı bekledikleri kardeşleri, komşuları, çocuklukları; en çok da ‘kendi İstanbullarını’ bulmuş olduklarını umuyorum.


Kaynak: "Başkalarının İstanbul'u
by Kumru Eren, 11 Mayıs 2018, HÜRRİYET  


Hiç yorum yok: