O elin orada işi ne?
Mehmet Aksoy’un ‘İnsanlık Anıtı’nın Türk-Ermeni dostluğunu simgelediği söyleniyordu.
Bu heykelin gerçek işlevi neydi ve neden bu heykelle bağlantılı bir iş şimdi
Bienal’e dahil edilmişti? Sanatçı Tayfun Serttaş’a sorduk...
Bienal kapsamında
sergilenen eserlerden biri de, Hollandalı sanatçılar Wouter Osterholt ve Elke
Uitentuis’in ortak çalışması ‘İnsanlık Anıtı: Yardım Eden Eller’. İki sanatçı,
Mehmet Aksoy’un yaptığı ve Başbakan’ın ‘ucube’ çıkışı sonrasında yıkılan, Kars’taki
‘anıt’ınkine benzer bir el heykeli yaptılar ve bunu İstanbul’da el arabasıyla
dolaştırdılar. İnsanlardan aldıkları el kalıplarını minik heykellere dönüştürüp,
Kars’ta, yıkılan anıtın yerine yerleştirdiler. Mehmet Aksoy’un ‘İnsanlık Anıtı’nın
Türk-Ermeni dostluğunu simgelediği söyleniyordu. Bu heykelin gerçek işlevi
neydi ve bu iş neden şimdi Bienal’e dahil edilmişti? Sanatçı Tayfun
Serttaş’a sorduk...
ZEYNEP EKİM ELBAŞI
Anıt nedir, onu
heykelden ne ayırır?
Anıtlar, ‘sanat,
kamu, devlet ve sistem’ arasındaki belli müzakerelerin sonucudur ve tarihsel,
sosyolojik ya da siyasal süreçleri kamusallaştırarak sembolize ederler. Bu
nedenle her heykel anıt olamaz. Türkiye’de anıt başlı başına problemli bir
konu, kamusal alanda sanat bir diğer problem. Tüm bu tartışmaların ortasına
gelen Mehmet Aksoy heykeli bence bir kırılma oldu.
Nasıl bir kırılma?
Türkiye’de ilk defa
bir başbakan bir anıtı beğenmedi. Beğenmeme hakkı çok değerli. Sanat egosu,
biri bir eseri beğenmediyse, onu hemen “Zaten sanattan anlamıyor” diye yaftalıyor.
Bu kolay bir kaçış yöntemi.
‘İnsanlık Anıtı’nın
işlevi neydi? Türk-Ermeni dostluğunu mu simgeliyordu gerçekten?
Katiyen... Her çağrışımıyla
bir had bildirmeydi. Ülkenin tek kapalı sınırına böyle bir anıt dikip, adına ‘insanlık’
deyip, anıttan kendince bir kontekst üretip, iki figürün arasındaki boşluktan
bir lazer verip bunu Yerevan’dan görülecek kadar baskın bir şekilde karşı
taraftaki insanlara dikte etmek, belli bir mesaj içerir. Kars’a alıcı gözle bakalım;
Alican sınır kapısı tek taraflı olarak mühürlü, şehir merkezindeki Ermeni
katedrali çöktü çökecek, Ani kentine kısa süre öncesine kadar turistler dahi
sokulmuyordu. Böyle bir noktada karşı tarafa adeta ‘insanlık dersi’
veriyorsunuz... Bunun kabul edilebilir bir yanı olamaz, hakarettir.
Mehmet Aksoy, bir
televizyon programında Talat Paşa yürüyüşünün bir kahramanlık hikâyesi olduğunu
söylemişti...
O sınırın böyle bir
zihniyete teslim edilmesi, tartışmakta olduğumuz İttihat ve Terakki mantığının
günümüzdeki artistik uzantısıdır. O yüzden, bugün o anıtın orada olmaması bir
sanatçı olarak bende huzursuzluk yaratmıyor, kaybetmişlik hissine de yol açmıyor.
Aksine, bir kazanım olarak nitelendiriyorum bunu.
Bienal’deki işi
yapan Hollandalı sanatçılar, ‘İnsanlık Anıtı’nı Türk-Ermeni ihtilafına göndermede
bulunan, çok tartışmalı bir barış anıtı olarak nitelendirmişler...
Ben bir süredir, “Avrupalı
sanatçıların, en az bir sene burada yaşamadan Türkiye ile ilgili iş üretmesi
artık yasaklanmalı” diyorum. Şaka bir yana, gündemin ortasına düşmek
istiyorlar. Bugün her Avrupalı sanatçı Türkiye ile ilgili bir iş üretmek, İstanbul’da
bir sergi koymak ister. Anlamadıkları şey, Türkiye’nin çok katmanlı yapısı. İşin
kontekstinde sorulması gereken soruların hiçbiri sorulmamış. Benzer bir
sorunsal Hollanda’da yaşansa, oranın hukuku ve gündeminde nasıl yer bulurdu?
Hollanda hükümeti bugüne dek Surinam’a ne tür anıtlar dikmiş örneğin? Böyle bir
karşılaştırma yapmak yerine, konuyu Türkiye’nin sözde 3. Dünyalılığı çerçevesinde
tartışmaya çalışmak problemli. Bu da bir dayatma biçimi, o nedenle iş ‘çalışmıyor’.
Sadece
bu değil, Bienal’in toplamında çok sorunlu tercihler var. Küratörün neyi neden
seçtiğini bilmiyoruz. Bu yılki bienal bir vefa bienali, gördüklerimizden öyle
anlıyoruz.
Meselesi ‘kamusal
alan’ olan Bienal’in kamu ile ilişkisini nasıl görüyorsun?
Bu yılki bienal, tüm
zamanların en kötü bienali olmayı kendi istedi. Bütün gerekçeler çok havada
kaldı; kamusal alandan çekilmek, bedava olması, ehlileşme kaygıları vs. İstanbul
Bienali daima çok ucuzdu, öğrencilere ücretsizdi. Zaten, Bienal’e gelmeyecek
insana, üstüne para verseniz yine gelmez. Bu yıl ücretsiz olmasına rağmen yine
kamudan kopuk. Neyin ironisi bu şimdi?
İstanbul Bienali altı yıldır ivme kaybediyordu, bu son kerte oldu.
Kamusal alandan çekilme kararı tek kelimeyle gülünç. Belediye’yle diyalog geliştirmenin
nesi ehlileşmek? İstemiyorsan, sayısız metod mümkün. Yüz senedir ‘happening’
diye bir şey var, kim takar Belediye’yi? Koç’la işbirliği yaparken ehlileşmiş
olmuyorsun da, Belediye’ye bir dilekçe verdiğinde mi iş ehlileşiyor? Bu
izinleri almadan, kamusal alandan çekilmeden de çok iyi projeler ortaya
konabilirdi ama her şey siyah ve beyaz olarak görülmek istendi.