BUTTERFLY COLLECTION
Click on the image for view detail
28 Eylül 2012 Cuma
18 Eylül 2012 Salı
oto-colonial
oto-colonial / selfportrait, 2012
70x53.3cm, c-print diasec
photography: Teri Erbeş
oto-colonial
In his portrait “oto-colonial” Tayfun Serttaş questions the historical interaction between the every day life cycle and artistic applications in a parodic manner.
In this image which is made of three primary layers – distances – the artist incorporates himself by superimposing his own head onto the deer trophy at the centre of Osep Minasoğlu’s photograph in the background. On the other hand, just like the young people in Minasoğlu’s scene, by using the artificial nature – cacti – in the front layer he creates another trophy which he is holding.
Serttaş, who incorporates himself into the different layers of the decor which evokes classic studio mise en scènes set up in the corner of his house, mirrors his interest in two of his favourite pasttimes, photographs and cacti.
* Oto-colonial: It has been individualised by distorting the concept of “auto-colonialism” which is used for the process of self-colonialisation of societies or large communities.
10 Eylül 2012 Pazartesi
JOURNEYS / Wanderings in contemporary Turkey
Murat AKAGÜNDÜZ, Halil ALTINDERE, Silva BINGAZ, CANAN, Gözde ILKIN, Murat MOROVA, Ihsan OTURMAK, Ceren OYKUT, Tayfun SERTTAS, Ali TAPTIK, Hale TENGER
Journeys. Wanderings in contemporary Turkey continues the cycle of exhibitions, initiated at the Espace culturel Louis Vuitton in 2006, exploring the contemporary art scene of a foreign country. After Indonesia in 2011, the Espace now turns the spotlight on Turkey.
With its mosaic of populations, Turkey is home to a vibrant art scene, which shows the modern face of this rapidly changing country.
Eleven artists from different generations use a variety of techniques to evoke, each in their own way, the theme of travel, dear to Louis Vuitton. Some wander through their country – vast not only in geographical terms, but also in the scope of its history and the multicultural essence of its people – while others embark on an intimate, introspective journey, touching on the universal.
The strength, beauty and immensity of the Turkish landscape unfold in Murat Morova’s polyptych, in the surprising photographic mise-en-scene by Halil Altindere, and in the installation by Murat Akagündüz, which brings together video and resin painting.
Photographer Silva Bingaz shows a reportage featuring the inhabitants of Istanbul, while Ali Taptik creates a patchwork of intimate urban photographs, revealing the mystery of this enigmatic country. Ceren Oykut, meanwhile, takes inspiration from everyday life to express, through her drawings, the fevered, chaotic activity of the city.
Childhood and the past provide another rich vein of inspiration: Ihsan Oturmak paints uniformed schoolchildren from class photographs, while Tayfun Serttas appropriates an astonishing series of archive images in which young girls adopt the same hackneyed pose before the photographer’s lens.
The artist Canan goes back over the history of her country with a video portrait of a woman, offering a contemporary vision of Turkish society somewhere between classic ottoman calligraphy and illumination, collage and animated film.
Finally, Gözde Ilkin’s embroideries, composed of objects the artist found on her travels, and Hale Tenger’s globes hanging beneath a starry vault, invite the visitor to wander beyond the borders of this fascinating country.
A romantic and poetic, sometimes even melancholic, bias is expressed in this selection of artworks on the theme of travel, the leitmotif of all exhibitions at the Espace culturel Louis Vuitton.
Exhibition curator: Hervé Mikaeloff
Exhibition scenographers: Alain Batifoulier, Simon de Tovar
www.louisvuitton.com
Journeys. Wanderings in contemporary Turkey continues the cycle of exhibitions, initiated at the Espace culturel Louis Vuitton in 2006, exploring the contemporary art scene of a foreign country. After Indonesia in 2011, the Espace now turns the spotlight on Turkey.
With its mosaic of populations, Turkey is home to a vibrant art scene, which shows the modern face of this rapidly changing country.
Eleven artists from different generations use a variety of techniques to evoke, each in their own way, the theme of travel, dear to Louis Vuitton. Some wander through their country – vast not only in geographical terms, but also in the scope of its history and the multicultural essence of its people – while others embark on an intimate, introspective journey, touching on the universal.
The strength, beauty and immensity of the Turkish landscape unfold in Murat Morova’s polyptych, in the surprising photographic mise-en-scene by Halil Altindere, and in the installation by Murat Akagündüz, which brings together video and resin painting.
Photographer Silva Bingaz shows a reportage featuring the inhabitants of Istanbul, while Ali Taptik creates a patchwork of intimate urban photographs, revealing the mystery of this enigmatic country. Ceren Oykut, meanwhile, takes inspiration from everyday life to express, through her drawings, the fevered, chaotic activity of the city.
Childhood and the past provide another rich vein of inspiration: Ihsan Oturmak paints uniformed schoolchildren from class photographs, while Tayfun Serttas appropriates an astonishing series of archive images in which young girls adopt the same hackneyed pose before the photographer’s lens.
The artist Canan goes back over the history of her country with a video portrait of a woman, offering a contemporary vision of Turkish society somewhere between classic ottoman calligraphy and illumination, collage and animated film.
Finally, Gözde Ilkin’s embroideries, composed of objects the artist found on her travels, and Hale Tenger’s globes hanging beneath a starry vault, invite the visitor to wander beyond the borders of this fascinating country.
A romantic and poetic, sometimes even melancholic, bias is expressed in this selection of artworks on the theme of travel, the leitmotif of all exhibitions at the Espace culturel Louis Vuitton.
Exhibition curator: Hervé Mikaeloff
Exhibition scenographers: Alain Batifoulier, Simon de Tovar
www.louisvuitton.com
Azıcık da güncel sanat... / Barbaros Altuğ - TARAF
Azıcık da güncel sanat...
Güncel sanatçının genci yaşlısı fark etmiyor; biraz içince ağızlarındaki baklayı çıkarıveriyorlar. E Yasemin Çongar da bana bu yazıları yazabilmem için üç kilo altın yolladığına göre bavulla her hafta, harcayıverdim bir kısmını ve bolca rose şarap ve hafif bayatlamış kuruyemiş eşliğinde güncel sanatçılarla zaman geçirdim (onlar bu ayrıntıları fark etmiyor, ben ve hassas ruhum incindik sadece). İşte bu pıtır pıtır haberler o ucuz şarapların meyvesi...
Paris’te Louis Vuitton...
Hayır efendim, Kusama fikirlerini çorlamak için Paris’e giden şarkıcı-reklamcı aileden bahsetmiyorum (sanıyorum onlar bu sıralar Japonya Hermes’de Hiroshi Sugimoto’nun sanatından çalıntı yeni bir albüm kapağı fikriyle dönecektir zatıalileri). Biraz daha entel olanlar için; hayır zamanında Champs Élysées’deki Louis Vuitton’un vitrinlerini süsleyen Haluk Akakçe de değil sözünü ettiğim.
Paris’te yapılan ve Türk koleksiyoncularının da gözdesi olan meşhur sanat fuarı FIAC zamanı açılacak bir sergi bu. Serginin küratörü Hervé Mikaeloff ki kendisi aynı zamanda Louis Vuitton’un başı ve LVMH’nin CEO’su Bernard Arnault’nun da sanat koleksiyonundan sorumlu. Yani dünyanın en zengin yedinci adamının koleksiyonuna girecek işleri Mikaeloff seçiyor. Ve aylardır Türk sanatçılarını saran tatlı heyecan (para kokusu diyoruz halk arasından buna) nihayete erdi. Mikaeloff Louis Vuitton’un sergi salonunda açacağı yeni sergisi olan Journeys (Yolculuklar) için sadece Türk sanatçılar seçti.
Şimdi bu listeye girenler gururlu ve umutlu; 8 ekimde Paris’te (hâliyle aynı gruba dahil Moët & Chandon şampanyaları ile) açılacak sergiye gitmek için (umuyorum Louis Vuitton) bavullarını toplamaya başladılar. Bavullarını toplayanlar arasında nihayet uluslararası alanda da hak ettiği üne kavuşmaya başlayan Murat Morova, zaten epey ünlü Canan Tolon, eski güzide Taraf yazarlarımızdan genç sanatçı Tayfun Serttaş, fotoğraflarıyla Silva Bingaz ve Ali Taptık, yüzü olmayan melankolik işlemeli figürleriyle Gözde Ilkın, çizimleri ile Ceren Oykut ve şu sıralar çok beğendiğim, kara önlükleri ile ilkokul çocuklarını resmeden İhsan Oturmak var; ama hay allah yoksa Oturmak da Morova da mı Pilevneli Project’den değil? Nasıl beğenebilirim ama o zaman? Bana bunları da anlatır belki Bay Adnan...
İstanbul’da AKM
Evet Atatürk Kültür Merkezi nihayet ve nerdeyse tek başına Güler Sabancı’nın çabalarıyla restore edilmeye başlandı. Elbette hepimiz sevinçliyiz; bir tek opera düşkünü arkadaşım, meşhur polisiyeci Mehmet Murat Somer hariç. Zira kendisinin yatak odası AKM’nin bahçesine bakıyor efendim. Ve sabahın beşine kadar süren inşaat çalışmalarından öylesine bezdi ki bir süreliğine evini bırakıp ABD’ye gitti (küçük bir iç çektiniz siz de değil mi?). Ama benim yazılarımı çok şükür oradan da takip edebiliyor. İşte bu müjde ona gelsin: “Hayır Somer henüz çalışmalar bitmiyor; Atatürk Kültür Merkezi’nin yenilenmesi sadece bir toz alma değil; bir kabuk değiştirme nerdeyse. Ve şimdi burada çağdaş sanatçıların eserleri de görücüye çıkacak. İlk ve en iddialı olanlardan biri de sevgili arkadaşın. Kutluğ Ataman’ın bir işi olacak. Eh en azından bir arkadaşın bu işten kârlı çıktı... İnşaat bitince sana haber veririm.”
Katar’da ben...
Yok, henüz bir sergi açacak kıvama gelmedim; belki performans yapabilirim, o kadar. Katar’a da bir Türk ressamın sergisi için gidiyorum.
Ivana Trump’ın arkadaşlarından Ghada Sholy’nin Katar’da bu sene açtığı Anima son on yılda sanata en fazla yatırım yapan ülke olan Katar’ın gözde galerisi. Ve bu galeri sezonun en önemli zamanı sayılan Abu Dhabi sanat fuarı günlerinde bir Türk sanatçının solo sergisine ev sahipliği yapacak.
Kasım başında yapılacak olan bu sanat fuarına paralel olarak, Kezban Arca Batıbeki Katar’daki Anima’da solo bir sergi açıyor. İki yıldır çalıştığı New Yorklu galeri Leila Heller ile de ayrıca Abu Dhabi sanat fuarına konuk olacak. Yediğim içtiğim benim olacak ama gördüklerimi (bazılarını) anlatırım dönünce. Kıskanmayın ne olur, çalışın sizin de olur (inşallah).
Kaynak: TARAF / 9 Eylül 2012 - Barbaros Altuğ
Güncel sanatçının genci yaşlısı fark etmiyor; biraz içince ağızlarındaki baklayı çıkarıveriyorlar. E Yasemin Çongar da bana bu yazıları yazabilmem için üç kilo altın yolladığına göre bavulla her hafta, harcayıverdim bir kısmını ve bolca rose şarap ve hafif bayatlamış kuruyemiş eşliğinde güncel sanatçılarla zaman geçirdim (onlar bu ayrıntıları fark etmiyor, ben ve hassas ruhum incindik sadece). İşte bu pıtır pıtır haberler o ucuz şarapların meyvesi...
Paris’te Louis Vuitton...
Hayır efendim, Kusama fikirlerini çorlamak için Paris’e giden şarkıcı-reklamcı aileden bahsetmiyorum (sanıyorum onlar bu sıralar Japonya Hermes’de Hiroshi Sugimoto’nun sanatından çalıntı yeni bir albüm kapağı fikriyle dönecektir zatıalileri). Biraz daha entel olanlar için; hayır zamanında Champs Élysées’deki Louis Vuitton’un vitrinlerini süsleyen Haluk Akakçe de değil sözünü ettiğim.
Paris’te yapılan ve Türk koleksiyoncularının da gözdesi olan meşhur sanat fuarı FIAC zamanı açılacak bir sergi bu. Serginin küratörü Hervé Mikaeloff ki kendisi aynı zamanda Louis Vuitton’un başı ve LVMH’nin CEO’su Bernard Arnault’nun da sanat koleksiyonundan sorumlu. Yani dünyanın en zengin yedinci adamının koleksiyonuna girecek işleri Mikaeloff seçiyor. Ve aylardır Türk sanatçılarını saran tatlı heyecan (para kokusu diyoruz halk arasından buna) nihayete erdi. Mikaeloff Louis Vuitton’un sergi salonunda açacağı yeni sergisi olan Journeys (Yolculuklar) için sadece Türk sanatçılar seçti.
Şimdi bu listeye girenler gururlu ve umutlu; 8 ekimde Paris’te (hâliyle aynı gruba dahil Moët & Chandon şampanyaları ile) açılacak sergiye gitmek için (umuyorum Louis Vuitton) bavullarını toplamaya başladılar. Bavullarını toplayanlar arasında nihayet uluslararası alanda da hak ettiği üne kavuşmaya başlayan Murat Morova, zaten epey ünlü Canan Tolon, eski güzide Taraf yazarlarımızdan genç sanatçı Tayfun Serttaş, fotoğraflarıyla Silva Bingaz ve Ali Taptık, yüzü olmayan melankolik işlemeli figürleriyle Gözde Ilkın, çizimleri ile Ceren Oykut ve şu sıralar çok beğendiğim, kara önlükleri ile ilkokul çocuklarını resmeden İhsan Oturmak var; ama hay allah yoksa Oturmak da Morova da mı Pilevneli Project’den değil? Nasıl beğenebilirim ama o zaman? Bana bunları da anlatır belki Bay Adnan...
İstanbul’da AKM
Evet Atatürk Kültür Merkezi nihayet ve nerdeyse tek başına Güler Sabancı’nın çabalarıyla restore edilmeye başlandı. Elbette hepimiz sevinçliyiz; bir tek opera düşkünü arkadaşım, meşhur polisiyeci Mehmet Murat Somer hariç. Zira kendisinin yatak odası AKM’nin bahçesine bakıyor efendim. Ve sabahın beşine kadar süren inşaat çalışmalarından öylesine bezdi ki bir süreliğine evini bırakıp ABD’ye gitti (küçük bir iç çektiniz siz de değil mi?). Ama benim yazılarımı çok şükür oradan da takip edebiliyor. İşte bu müjde ona gelsin: “Hayır Somer henüz çalışmalar bitmiyor; Atatürk Kültür Merkezi’nin yenilenmesi sadece bir toz alma değil; bir kabuk değiştirme nerdeyse. Ve şimdi burada çağdaş sanatçıların eserleri de görücüye çıkacak. İlk ve en iddialı olanlardan biri de sevgili arkadaşın. Kutluğ Ataman’ın bir işi olacak. Eh en azından bir arkadaşın bu işten kârlı çıktı... İnşaat bitince sana haber veririm.”
Katar’da ben...
Yok, henüz bir sergi açacak kıvama gelmedim; belki performans yapabilirim, o kadar. Katar’a da bir Türk ressamın sergisi için gidiyorum.
Ivana Trump’ın arkadaşlarından Ghada Sholy’nin Katar’da bu sene açtığı Anima son on yılda sanata en fazla yatırım yapan ülke olan Katar’ın gözde galerisi. Ve bu galeri sezonun en önemli zamanı sayılan Abu Dhabi sanat fuarı günlerinde bir Türk sanatçının solo sergisine ev sahipliği yapacak.
Kasım başında yapılacak olan bu sanat fuarına paralel olarak, Kezban Arca Batıbeki Katar’daki Anima’da solo bir sergi açıyor. İki yıldır çalıştığı New Yorklu galeri Leila Heller ile de ayrıca Abu Dhabi sanat fuarına konuk olacak. Yediğim içtiğim benim olacak ama gördüklerimi (bazılarını) anlatırım dönünce. Kıskanmayın ne olur, çalışın sizin de olur (inşallah).
Kaynak: TARAF / 9 Eylül 2012 - Barbaros Altuğ
1 Eylül 2012 Cumartesi
Türkei-Tabu: Künstler im Kampf gegen Nationalismus / Mariateresa Sette - CAFEBABEL (DE)
Die nationale Identität ist in der Türkei nach wie vor ein unüberwindliches Tabu. Der Begriff der “Verteidigung des Türkentums” hat jahrzehntelang zu einer Verdrängung der gegen das armenische Volk begangenen Grausamkeiten und einer Unterdrückung der zweiten nationalen Minderheit, der Kurden, geführt. Einige Künstler, Schriftsteller, Filmemacher und Akademiker versuchen jedoch sich vom offiziellen nationalistischen Diskurs zu distanzieren.
“Der Völkermord an den Armeniern ist eins der Themen, die mir am meisten am Herzen liegen,” sagt Tayfun Serttas, während er in einem ruhigen Café in Beyoglu, einem Stadtteil von Istanbul auf der europäischen Seite der Stadt, seinen Tee trinkt. Tayfun ist dreißig Jahre alt und ein türkischer Künstler und Schriftsteller. Die Minderheiten und das kulturelle Erbe, das diese dem Land hinterlassen haben, tauchen in seinem Werk immer wieder auf. Serttas besticht durch seine Kühnheit. Wir befinden uns in der Türkei, wo es leicht passieren kann, dass man wegen Aussagen dieser Art vor ein Gericht gezerrt, des “Terrorismus” beschuldigt oder wegen “Beleidigung des Türkentums” angeklagt wird.
“Schon ein Archiv an sich ist für die Behörden meines Landes ein Tabu.”
Eine Verleumdung des “Türkentums” war nach Artikel 301 des Strafgesetzbuchs ein Vergehen. Es ist ein Artikel, auf den man sich seit Jahren beruft, um jeden zum Schweigen zu bringen, der es wagt, die Minderheitenfrage offen zu thematisieren oder die Regierung von Premierminister Recep Tayyip Erdogan zu kritisieren.
Obwohl befunden wurde, dass er gegen Artikel 10 der Europäischen Menschenrechtskonvention verstößt und obwohl er 2008 nur formal geändert wurde (statt “Türkentum” heißt es nun “die türkische Nation”) ist Artikel 301 nach wie vor in Kraft. Und er ist einigen Schriftstellern, Journalisten, Studenten, Bürgern und bekannten Persönlichkeiten zum Verhängnis geworden, darunter dem Nobelpreisträger Orhan Pamuk.
Foto Galatasaray
Aber Tayfun interessiert es herzlich wenig, ob er sich in Gefahr begibt. “Ich wollte wissen, welche Künstler zu den ethnischen Minderheiten im Land gehören. Man weiß nichts von ihnen, weder in den Nachschlagewerken noch in den Museen findet man sie”, erzählt er mir auf dem Weg zu Aras Yayınclık, dem armenischen Verlag (dem letzten, den es im ganzen Land noch gibt), der das Ergebnis seiner zweijährigen Forschungsarbeit und seiner Schatzsuche in den Archiven veröffentlicht hat.
Foto Galatasaray ist eine außergewöhnliche Sammlung von 1.000 Fotos, die ausschließlich Frauen zeigen; aufgenommen hat sie die armenische Fotografin Maryam Sahinyan in über 50 Jahren. “Schon ein Archiv an sich ist für die Behörden meines Landes ein Tabu”, erklärt Tayfun. “Wer sich in Archiven auf die Suche begibt, wird nämlich eine Geschichte ans Tageslicht bringen, die dieses Land jahrzehntelang absichtlich verdreht und verdrängt hat. Aber die neuen Generationen sind bewusster und offener für den Dialog”, sagt er. “Das Feuer der kulturellen Revolution wurde entzündet, da bin ich mir sicher.”
Ein Film, der das Schweigen brechen soll
Çiğdem Mater ist weniger optimistisch. “Der Nationalismus stellt nach wie vor eine unüberwindliche Barriere dar. Die Türkei ist ein konservatives Land,” bemerkt Mater scharf. Es ist ein schwüler Sommernachmittag im Istanbuler Viertel Elmadağ und sie ist eine der bekanntesten Aktivistinnen des Landes (auch wenn sie sich selbst nicht so bezeichnen möchte): “Ich bin nur eine Filmemacherin”, korrigiert sie. Çiğdem Mater schreibt die Leitartikel für Bianet, eine unabhängige News-Plattform, moderiert eine Radiosendung über Frauenrechte auf Acik Radyo und hat auf Twitter über 19.000 Follower.
“Es hat eine Bewegung des Gewissens gegeben, die mit der Beerdigung von Hrant Dink entstand”
Aber Çiğdem Mater ist wie bereits erwähnt in erster Linie Regisseurin und Koproduzentin der Cinema Platform, einer türkisch-armenischen Kino-Produktionsfirma, wo die Sprache des Films dazu dient “Dinge zu sagen, die wir jahrzehntelang nicht sagen konnten und uns zu helfen, einander kennenzulernen.” Seit ihrer Gründung 2008 unterstützt Cinema Platform die Arbeit junger Regisseure, die sich darum bemühen, den Dialog für eine Versöhnung der beiden Völker zu erleichtern.
“Ja, es stimmt, die Dinge haben sich in den letzten paar Jahren ein wenig geändert. Die neuen Generationen gehen auf die Straße und protestieren. Aber in Wahrheit ist der Taksim-Platz der einzige Ort in Istanbul, wo die Menschen demonstrieren. Es ist wie im Hyde Park, jeder hat sein Eckchen,” kommentiert die Regisseurin ironisch. “Es hat eine Bewegung des Gewissens gegeben, die mit der Beerdigung von Hrant Dink losging” (der Journalist und Chefredakteur der auf Armenisch erscheinenden Wochenzeitung Agos wurde 2007 nach Erscheinen seiner Artikel über den Völkermord an den Armeniern von einem türkischen Nationalisten ermordet). Aber Çiğdem meint: “Dies bedeutet nicht, dass die über 100.000 Menschen, die damals (2007) bei der Beerdigung waren, heute bereit sind, den Völkermord an den Armeniern oder die Identität der Kurden anzuerkennen. Es ging nur darum, ihr Gewissen reinzuwaschen.”
Frauenpower
Ayca Gunadin und Burcu Tokat
Wird es jemals möglich sein, diese historische Kurzsichtigkeit hinter sich zu lassen und den Dialog zwischen den Völkern zu fördern? “Das versuchen wir, indem wir vom Leben und von den Schwierigkeiten erzählen, mit denen Frauen aus allen Kreisen in diesem Land zu kämpfen haben,” erzählt mir Ayca Gunadin. Ayca ist kaum älter als zwanzig und gehört zusammen mit Burcu Tokat und Esra Asan zu der Frauengruppe, die hinter Feminist Yaklasimlar Kültür ve Siyasette (Feminist Approaches in Culture and Politics) steht, einer akademischen Zeitschrift, die Kultur und Literatur als Waffe benutzt, um eine Bresche in die Mauer aus Schweigen zu schlagen, die diese Themen jahrzehntelang umgeben hat.
“Künstler können sich zu Orten vorwagen, die für Politiker verschlossen bleiben,” hat die Schriftstellerin Elif Shafak im vergangenen März eines Nachmittags in London zu mir gesagt. Auch sie hat das “Vergehen” begangen, die nationale Identität ihres Landes mit einem Satz aus ihrem sechsten Roman, Der Bastard von Istanbul, zu beleidigen. “Kunst und Literatur haben die Macht, Barrieren der Kultur und Identität hinter sich zu lassen. Denn nur die Kunst schafft es, dort Verbindungen zwischen den Menschen herzustellen, wo die Politik nur Trennungen schafft.”
Dieser Artikel ist Teil der cafebabel.com Reportagereihe Orient Express Reporter II 2012. Vielen Dank an das cafebabel.com Localteam in Istanbul.
Türkei-Tabu: Künstler im Kampf gegen Nationalismus / Mariateresa Sette - CAFEBABEL
For link: CLICK
Turchia, sfida ai tabù nazionalisti / Mariateresa Sette - CAFEBABEL (IT)
In Turchia quello dell’identità nazionale rimane ancora un tabù irremovibile. “Difesa della turchicità”: è il concetto che per decenni ha portato alla rimozione delle atrocità compiute sul popolo armeno e alla repressione della seconda comunità del paese, quella dei curdi. Eppure contro il nazionalismo e il silenzio imposto sulle minoranze etniche ci sono artisti, scrittori, cineasti e accademici che attraverso il linguaggio dell’arte e della cultura provano a raccontare una storia diversa. Lontana dalla narrativa nazionalista ufficiale.
“Il genocidio degli Armeni è uno dei temi che mi sta più a cuore”. Mi dice Tayfun Serttas mentre sorseggia il suo tè in un tranquillo café di Beyoglu, distretto di Istanbul situato nella parte europea della città. Trent’anni, Tayfun è un artista e scrittore turco. Del tema delle minoranze e dell’eredità culturale che queste hanno lasciato al paese, Tayfun ha fatto il letimotiv del suo lavoro. E l’audacia con cui lo fa e con cui ne parla è di un candore disarmante. Audacia perché siamo in Turchia e, da queste parti, la probabilità di essere trascinati in tribunale, tacciati comi ‘terroristi’ o incriminati per “insulto alla turchicità” per un’affermazione simile sono molto elevate.
“Il concetto stesso di archivio è un tabù per le autorità del mio paese”, spiega Tayfun.
Denigrare la “turchicità” era un reato secondo l’articolo 301 del codice penale, articolo controverso che da anni viene usato per tacitare chiunque osi affrontare apertamente la questione delle minoranze o anche solo criticare il governo di Recep Tayyip Erdogan.
Nonostante sia stato giudicato in violazione dell’articolo 10 della Convenzione Europea sui Diritti Umani, e nonostante sia stato solo formalmente modificato (la parola “turchicità‘” è stata sostituita dalla frase “la nazione turca“) nel 2008, l’articolo 301 e’ ancora in vigore. E sotto la sua mannaia sono finiti diversi scrittori, giornalisti, studenti, cittadini e varie personalità di spicco, tra cui il premio Nobel Orhan Pamuk.
L’immagine di copertina di Foto Galatasaray.
Ma a Tayfun dei rischi che corre importa poco. “Volevo sapere chi fossero gli artisti appartenenti alle minoranze etniche del paese. Di loro non si sa nulla, non esiste traccia nelle enciclopedie, ne nei musei” mi racconta mentre mi porta a visitare la redazione di Aras Yayınclık: la casa editrice armena (l’ultima rimasta in tutto il paese) che ha pubblicato il frutto dei suoi due anni di ricerca e di scavo negli archivi. Foto Galatasaray è una meravigliosa raccolta di 1.000 fotografie di sole donne scattate durante oltre 50 anni dalla fotografa armena Maryam Sahinyan. “Il concetto stesso di archivio è un tabù per le autorità del mio paese”, spiega Tayfun. “Perché ficcare il naso negli archivi significa portare alla luce una storia che per decenni questo paese ha volutamente demistificato e rimosso. Ma le nuove generazioni sono più consapevoli e più aperte al dialogo”, dice. “Il fuoco della rivoluzione culturale si è acceso. Ne sono sicuro”.
Un film per rompere il silenzio
Non altrettanto ottimista è Çiğdem Mater. “Quello del nazionalismo rimane ancora un scoglio insormontabile. E la Turchia un paese conservatore”, osserva caustica Mater nell’afa di un pomeriggio estivo nel quartiere di Elmadağ. Lei è una delle più note attiviste del paese (nonostante si rifiuti di definirsi tale: “sono solo una filmaker” mi corregge). Editorialista di Bianet, piattaforma news indipendente, conduce un programma radiofonico su Acik Radyo sui diritti delle donne, e conta oltre 19mila followers su Twitter.
“Un movimento di coscienza c’è stato, ed è nato con i funerali di Hrant Dink”
Ma Çiğdem Mater e’ soprattutto una regista, appunto, e co-produttrice di Cinema Platform, una casa di produzione cinematografica turco-armena, dove il linguaggio del cinema viene usato per “dire cose che non abbiamo potuto dire per decenni, e per aiutarci a conoscerci l’un l’altro”. Da quando e’ stata fondata nel 2008, Cinema Platform sostiene il lavoro di giovani registi impegnati a facilitare un dialogo di riconciliazione tra le due comunità.
“Si è vero, le cose sono un po’ cambiate rispetto a pochi anni fa. Le nuove generazioni scendono in piazza a protestare. Ma la verità è che Piazza Taksim è l’unico luogo di Istanbul dove la gente va a manifestare. È come a Hyde park, a tutti è concesso avere un angolo” chiosa ironica la regista. E aggiunge: “Un movimento di coscienza c’è stato, ed è nato con i funerali di Hrant Dink” (il giornalista e direttore del settimanale in lingua armena Agos fu ucciso nel 2007 da un nazionalista turco in seguito ai suoi articoli riguardanti il genocidio armeno). Eppure, aggiunge Çiğdem, “questo non significa che le oltre 100mila persone che al tempo (2007) hanno partecipato ai funerali, oggi siano a pronte a riconoscere il genocidio degli armeni o l’identità dei curdi. È stato solo un lavarsi la coscienza”.
La rivista femminista
Ayca Gunadin e Burcu Tokat durante l’intervista.
Ma sarà mai possibile superare questa miopia storica e incoraggiare un dialogo tra le comunità? “E’ quello che noi cerchiamo di fare raccontando la vita e le difficoltà, che le donne di tutte le comunità affrontano in questo paese. Violenza sulle donne e questione curda sono, per la nostra rivista, un problema all’ordine del giorno”, mi racconta Ayca Gunadin. Poco più che ventenne, Ayca insieme a Burcu Tokat ed Esra Asan, fa parte del gruppo di donne che ruota intorno a Feminist Yaklasimlar Kültür ve Siyasette (Feminist Approaches in Culture and Politics), una rivista accademica che usa l’arma della cultura e della letteratura per aprire una breccia nel muro di silenzio che per decenni ha circondato questi temi.
“Gli artisti possono avventurarsi in luoghi che ai politici sono preclusi”. Mi disse lo scorso marzo di un pomeriggio londinese la scrittrice Elif Shafak. Anche lei ‘colpevole’ di aver offeso l’identita’ nazionale del suo paese per una frase contenuta nel suo sesto romanzo, La bastarda di Istanbul. “L’arte e la letteratura hanno il potere di andare oltre le barriere culturali e identitarie. Perche’ soltanto l’arte riesce a creare connessioni tra gli esseri umani. Laddove le politiche di identita’ creano solo divisioni”.
Questo articolo fa parte dekka quinta edizione del progetto Orient Express Reporter II, di cafebabel.com, destinato a inviare giornalisti balcani nelle città dell’Unione Europea e viceversa.
Turchia, sfida ai tabù nazionalisti / Mariateresa Sette - CAFEBABEL
For link: CLICK
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)