Beyoğlu'nda masaların kaldırılması, zamanlama itibarıyla Ramazan ayı
öncesine gelmesi nedeniyle çeşitli çağrışımlara neden oldu. Acaba
kentin eğlence merkezi haline gelen Beyoğlu zaptürapt altına alınmaya
çalışılıyordu? Ancak yakın tarihe bakıldığında tersinin olduğunu
söylemek mümkün.
94 yılında, Refah Partisi'nin hem Büyükşehir Belediyesi'nde, hem de
Beyoğlu Belediyesi'nde iktidara gelmesi ile birlikte Beyoğlu'nda bir
masa savaşı yaşanmış, kendi yaşama biçimlerinin tehdit altında
olduğunu düşünen insanlar Nevizade Sokağı'na içki masası kurmuşlardı.
Bundan sonraki süreçte farklı gelişmeler yaşandı. 2000'li yıllardan
sonra Kadir Topbaş'ın yönetimindeki Beyoğlu Belediyesi bir özgürlük
havası estirdi. Beyoğlu Platformu adı altında STK'ların ve eğlence
yerlerinin sahiplerinin katıldığı haftalık toplantılar düzenlendi.
Beyoğlu Belediyesi yeni açılan otellerin ve içkili restoranların
Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan ruhsatlarını takip eden,
faaliyetlerini kolaylaştıran bir hüviyet kazandı.
Bu gelişmenin iki nedeni vardı:
Birincisi 28 Şubat süreci sonrasında Ak Parti'nin geliştirdiği yeni
zihniyet. Bu herkesin kendi yaşama biçimine saygı gösteren, korkuları
yumuşatmayı hedefleyen bir anlayıştı ve içki de tıpkı başörtüsü gibi
yaşam tarzına müdahale tartışmalarının odağında yer alıyordu.
Ancak ikinci neden de önemliydi. Yöneticilerin gelirleri artırmaya
ihtiyaçları vardı ve eğlence işyerleri belediyelerin en önemli gelir
kaynaklarından biriydi. Bedelini ödemeye razı olan, içkisini de
içebilirdi.
Belediye yöneticileri masaların müşteriler otururken, hatta yemek
yenir, içki içilirken kaldırılmasının gerekçesini de şöyle
açıkladılar: "Bazı işyerleri müşterileri canlı kalkan olarak
kullanıyorlar. Bu nedenle müşteriler varken masaları kaldırmak
zorundaydık...." Bu nedenle belediye yetkilileri güvenlik güçlerini de
yardıma çağırarak bu operasyonu gerçekleştirmiş.
Bu durumda insanın aklına hemen şöyle bir soru geliyor: Masalar bu
şekilde, sanki bir yağ lekesi gibi yaya alanlarına yayılırken kimse
görmedi mi? Bu masaları sokaklara, yaya alanlarına yerleştiren eğlence
yeri sahipleri belediyeye her ay işgaliye parası ödemiyor muydu?
Mesele tam da belediyenin karşısındaki en örgütlü sivil toplum kesimi
olan "turizmciler"in kendi kamu yararı anlayışlarını dikte ettirmesi
değil mi? Öyleyse belediyenin kamu görevi de Beyoğlu'nda yaşayan
farklı toplum kesimlerinin isteklerini dikkate almak değil mi?
Sorun masaların yolları işgal etmesi ile sınırlı değil: Cuma,
Cumartesi ve Pazar günleri binaların çatılarında gece yarılarına,
hatta sabaha kadar gümbür gümbür patırtı yapanlara karışan yok.
Geceleri uyuyamayanların, sağlığını yitirenlerin yapabileceği tek şey
kalıyor: Semtlerini terk etmek! Şikayet ettiğinizde ise yetkililer "
ne yapalım, kültürümüz böyle" cevabını veriyorlar. Oysaki yönetmeliğe
göre belli bir desibel sınırı var. Bunun da kültürle değil, kuralların
uygulanması ile ilgili bir sorun olduğu çok açık. Ama yaz sıcağında
işletme sahipleri izolasyon yapma masrafına katlanmamak için bu kolay
yolu tercih ediyorlar.
İkinci konu da kaldırımların işgal edilmesi ve insan hayatını
tehlikeye atacak şekilde oyulması. Yetkililer şikayet eden semtlileri
"esnafın ekmek parası kazanmasını engelleyen tuzukurular" olarak
niteliyorlar. Esnafı şikayetçilere karşı kışkırtıyorlar.
Demek ki sorunun birkaç veçhesi var ve kamunun görevi tam da bu
noktada açıklık kazanıyor: Belediyenin görevi yalnızca zabıta işlevi
değil, demokratik katılımı sağlama meselesi olmalı. Belediye her
şeyden önce farklı ihtiyaçları dikkate alarak, herkesin katılımını
sağlayarak (Koruma Yasası'nda da yer aldığı gibi ) bir yönetim planı
yapmak zorunda. Eğer bu meseleyi "yaşam tarzına müdahale duyarlılığı"
açısından ele alacaksak, eksiklik tam da burada.
5 Ağustos 2011 Cuma
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
3 yorum:
http://www.facebook.com/permalink.php?story_fbid=116626305102438&id=115348768563525&ref=notif¬if_t=feed_comment
bi göz atar mısın sevgili tayfun şu tartışmlara? senin yazılarından kesitler kullandım da hararet arttı biraz.
doğrusunu söylemek gerekirse ne diyeceğimi bilmiyorum çünkü ben o sonu gelmez tartışmalardan fazlasıyla yoruldum ve hırpalandım. kafasını sokakları kurtarmakla bozmuş bir kesim var ne yazik ki.. her sabah bu kapının önünde toplanıp, benim sokağı benden kurtarıyorlar. ben kimsenin sokağına gidip kapısının önüne koyulacak masa için eylem örgütleyecek kadar cesur hissetmedim henüz.
buradan asıl soruna dönersek, işte beyoğlu tam da bu algıdan dolayı görüyor bu muameleyi. kentin tüm pisliğini 7/24 sokaklarından oluk oluk atıkmak kaderi bu semtin. başka bir gelecek ihtimali de öngöremediklerinden, kafalarındaki beyoğlu'nun yok olacağını düşünüyolar. tanrıdan bol şifa diliyorum kendilerine. dedim ya, ben hakikaten çok yorgunum artık.
Yorum Gönder