Müjde! Vijdan Kuaförleri sizin sitenizde de salon açabilir.
Perihan Mağden
Basınımızda üç adet Vijdan Kuaförü mevcut. Yıllardır vijdanlı hanımlara-beylere, bi yerlere yetişen kızlara oğlanlara ne fönler çektiler, ne krapeler topuzlar yaptılar, sözden bigudileriyle ne permalar yarattılar!
Bütün bu kozmetik eforlarının karşılığında da yıllardır ne ağırlandılar, ne sağırlandılar; yarı okuryazarlar, eksik kafalar, özgürlük/muhaliflik sanrıcılar; ama özellikle Türk Medyalaması tarafından!
Aynı işi yaptıklarından –bıktırıcı yıllardır– yani vijdan kuaförlüğünden geçimlerini temin ettiklerinden; aralarında da büyük bir dayanışma-hayranlaşma-alıntılılaşma söz konusudur. Aynı zamanda.
Birinin tavuğuna (salonunda o esnada saçını yıkadığı müşterisine) “Kışt!” dedin mi, öbürü atılır. Hiç yalnız kalmazlar maazallah; yalnız bırakılmazlar.
Çağdaş Zurnacılar Derneği filan bunlara ödül vermeye doyamaz. Hem içerden olduklarından; ağdalı/ yapışkan/ hamasi/ vıcık vıcık kalemleriyle o vijdan kanırtıcı yazıları yazmaya doyamadıklarından – ( Aşinalık faktörü çok önemlidir mahalle zevdalarında, dayanışmalarında.)
Hem de esasında son derece ehli, yola, (işşş) anlaşmaya gelir, konformist, çıkarcı ve nerde maaş/ oraya yerleşş olduklarından.
Vijdan Kuaförlerinden (Ağlak Ağbi) en kıdemlisi, Cem Uzan’ın Star’ında yıllarca köşelemekten beis duymamıştı. Şimdi Faltaylı gibi bir “adamın” yönetmenliğinde yalandolanlanan kuşe destesinde köşelemekten de beis duymuyor.
Çünkü o bir Özgür Maşa!
Fönünü çeker çalıştığı salon salomanjelerde. Gerisine karışmaz. Ona ne?
Hem “Hangi yayın yönetmeni olsa yazarım/ Bir kurutucum var atarım” demenin karşılığı da oluyormuş, vijdan salonunda saçları yapa boza, gereken “lüks” dairenin anahtarını da hak ediyormuş mahir kuaförler.
Rahatladık. Sevindik tabii.
Dişi Kuaför Apla da bu janrın “ortak” özelliği olduğu üzre, kaleminden köpük damlayanlardan.
Ölüm oruçları esnasında Mehmet Yakup’un “Sahte Oruç Kanlı İftar” başlığıyla çıkma iğrençliğini gösteren Milliyet gastesinde yazıyordu. Baştacıydı; fön çekmeleri meşhurdu.
Sonra olaylar (ölüm oruçları) bitirildi; bu ölüm orucu kitabı yazdı! Çok kitapçı bir tip aynı zamanda.
Aynen Şemdinli’de Umut kitabevine yapılan o kanlı, kalleş baskının ardından “Derin Kürtler” mevzulu “Ah bu PKK esasında nedir; biz yer miyiz?” tarzı bir yazı fönlediği gibi.
Bir zamanlama üstadesidir yani: ne zaman düğüne, nişana yetişeceksiniz, o zaman en kabarık topuzu iddialı müşterilerinin kafasına kondurur!
Tercüman gastesi denilen (şimdi kapatılmış bulunan) çöplük, a-ha bu kadar manşet üstünden hedef gösterdi beni bi defasında. İçindeki bir sayfayı da sözümona bana yazılmış nefret mektuplarına ayırmışlar!
Kuaförella da aynı konuyu fönlemiş akabinde. Ertesi gün bunun resmini de ilave edip ikimizi birden hedef gösterdiler. Bakkalda çakkalda çakallar görüp de bilsin diye herhalde; yine manşet üstünden.
Gurubun avukatlarından Nurcan Hanım’a tutturdum “Hedef gösterilmekten dava açalım! Yanlarına kalmasın!” diye.
İkna ettim. Ve fakat uzuyor da uzuyor dava açılması.”Neden açmıyoruz ki” diye sorayazdım. Kuaför Hanım meğer (âdeti olduğu üzre) yurtdışındaymış, ancak “sekreterine” ulaşabilmişler. Bekliyorlarmış.
“Ne bekliyorsunuz?” dedim.
“Vekâletnamesini,” dedi Nurcan Bayraktar.
“Nası yani?” dedim. (Burda, saz şairi üslubu hâkim.)
Ağbicim ben o güne kadar bin kere mahkemelenmişim, bu hanım hakkında daha açılan bir adet dava yok!
Bu nedenle de gurubun avukatlarında vekâletnamesi yok. İyi mi?
İyi.
Sonra kalkar tescilli BİT ajanının (namı diğer: Siyah Saç) gastesine “transfer” olur; haftada ortalama bir adet aleni yalanı yakalanan o gaste müsveddesinde vijdan yıkama- yağlamaktan hicap duymaz.
İnsan fön çektiği gastenin diline/ söylemine/ manşetlerine göz atar arada bir de –utanır!
Hoş; hiç kimse boşu boşuna genel yayın efendilerinin gözbebeği olmuyor.
“Bir İzmir Kızı: Cumhuriyet Mitinglerinin Yerel Yıldızı” kimliğiyle bayrakbayrak bazen CHP’de, bazen de BDP’de dalgalanmıyor. Önemli olan üfür üfür dalgalanmak zaten.
Konjonktürel dalgalanmalarını “hayranları” “atılganları” çok beğenip nasıl da cansiperane savunmaya geçiyor!
Her neyse vijdan kuaförlerinde devamlılık- tutarlılık- hicap hisleri olmadığı mevzuuna girmeyelim, teknik kaçar.
İsmet Berkan harbiden çizdirip “Ergenekon mu? Güldürmeyin beni! O da ne?” manşetlerini/ “haberlerini” aylarca, yıllarca çakarken kendini ısrarla (ve hâşâ!) Emil Galip Sandalcı zanneden (insan hakları vakanüvisi) Üçüncü Vijdan Kuaförü, aynen diğer ikisi gibi, saç yıkayıp fön çekmeye devam etti de etti.
Aslında “fön çekiyor” demek haksızlık olur; zira Anjelik topuzundan azı çıkmaz elinden. Öylesine kabartır, köpürtür, şişirir, konduruverir ki.
Ortaya çıkan sulugöz yazıklamalar aynen şiirleri/ şarkı sözleri/ bütün eserleri gibi utanç vericidir.
Ama tabii her imitasyonun/ kötü saç modelinin bir bakarkör takdircisi vardır: Bu Kuaför Ağbi de nasıl bir hayran “kitlesiyle” harelenmiştir! Nasıl tapınılır bu “samimiyet” tacirine! Nasıl da “görünmezliğiyle” “tavizsizliğiyle” nam salmıştır turşukafalar arasında!
Eyüp Can’ın (aynı suratına benzettiği) Radikal: Son Sinameki gastesinde de full sürat devam etmekte vijdan kuaförlüğüne.
Taşı gediğine koyuyor! İsim vermeden.
İsimle/ cisimle işi olmaz. Asil sosyalist sanatçı.
En son N. Mert’in (her daim fönlü) saçının birrr teli için ortalığa döküldü.
Devam da ediyor: “Zevdamızı Taşlara Yazdım.” Mahsun çeksin! Yukarsı kurtarmaz: Mahsun çeksin. Dizileşsin Star ekranlarında. Bu muhalif buram buram dayılaşma. Pardon, dayanışlaşma.
Bu arada N. Mert’i tenzih ederim. Harbiden (yıllar boyunca bir an boş bırakmadığı ekranlarda fark etmişsinizdir) yüzündeki o kalgel ifadeden, gözlerindeki “durgunum ben/ onun için sana vurgunum” ifadeden de, anlaşılıyor.
Hangi siyasi alabildiğine muhalif duruşu, yapayalnız bir vebalı olarak sergiliyorsa o dönem (çantasını Nimet Çubukçu’ya ve başka kızlara, oğlanlara taşıtarak) samimidir.
Habire belirttiği üzre Trabzonludur. Serttir!
Kuaför değil; bir terzidir.
İçinden geleni/ kafasına estiğini diker biçer. Sonra da o kıyafetleri ister Fil Adam’a, ister 5 Kollu Kadın’a giydirirsiniz.
E, ne yapalım kafası/ zanaatı o kadar basıyor ancak.
Şimdi Vijdan! yine Vijdan! yine Vijdan (barlarda tüten bir kamış olsam) Ağbi Koç Medyalaması’ndan dün bana attırmış: Nasıl da alçakmışım, muhbirmişim zartmışım zurtmuşum!
Bu arada âdeti olduğu üzre en “cesur”, “yürekli”, “külyutmaz” pozlarında en çıkarcı, pozisyoncu, bildimcik, samanaltındansuyürüten edasını kuşanıyor. Kuaför aynasında.
Ben de onun ismini vermiyorum.
Yalnızca salonun ismini verdim: Vijdan Kuaför.
Eminim üstüne alınmaz.
Ne o, ne diğer kuaför meslektaşları.
Onun bunun sitesinde/ arazisinde salon sahibi olmak, haftada üç-dört saç yetiştirmek kolay değil.
Hayırlı fönler, yıkama, üfürmeler!
Sprey, jöle, köpük; estetik kozmetik takılın sahteciler.
Perihan Mağden, TARAF - 16.08.2011
6 Mayıs 2012 Pazar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder