4 Aralık 2012 Salı

BAZAN - 32


"BAZAN - 32"
Kart üzerine akrilik ve mürekkepli kalem. 
23X19X14cm

(Bodrum - Bitez ilköğretim okulunda 1980'li yılların başında annem tarafından kullanılan santral telefonu)

BAZAN@Pilevneli Project

İbrahim Bey bir hademeden daha fazlasıydı. Okulun yöneticisi olan annem ile İbrahim Bey arasında, bir santral telefonu vardı, bir telefondan fazlaydı. Cumhuriyet'in ilk yıllarında yapılmış o taş binada, sanırım ellerindeki en büyük teknoloji idi bu. Birisinin hademe diğerinin yönetici olması farketmiyordu, bazen etrafı beraber temizliyorlardı, aynı zamanda ilk üç sınıfın dersine de, civarda başka eğitmen olmadığı için annem giriyordu. Uzmanlık alanı olan pedagoji üzerine çalışamadığı bu yerde, hayatını okula, okuldan kalan zamanını da, örgün eğitim olanaklarından yararlanamayan gençler için verilen yaygın eğitim programlarına adıyordu. Güneydoğu'da bir yerden bahsetmiyorum, 80'lerin başında, Türkiye'nin güzide Bodrum'undan bahsediyorum. Bütün hikaye, Bodrum - Bitez'in, 90'lı yılların sonunda yıkılıp yerine betonarme olarak inşaa edilecek, eski taş okulunda geçiyordu.

Duvar kalınlığı bir buçuk metreyi bulan bu binanın ısıtması bir yana, kış geldiğinde süzgeçten boşalırcasına her noktası akıyordu. Henüz ana okuluna bile başlamayan ben, bir tür oyun kurmuştum annemin ve diğer çocukların başına düşen yağmur damlalarıyla. Çok eğleniyordum bunla. Bazan canına tak ediyordu annemin, ve bazan günde birkaç kez o telefona sarılıyor, "akıyor İbrahim Bey, yine akıyor, çocuklar ıslanıyor, yetiş..." diyordu. Sanki aralarındaki gizli bir şifreydi bu. Yağmur başlıyor, çocuklar ıslanıyor, annem telefona sarılıyor, ve binanın diğer ucundan kısacık boyuyla İbrahim Bey, elinde kovalarla yetişiyordu.. Böyle böyle çocuklar, eğitiliyordu.

Nasıl olmuşsa seneler sonra, evin deposunda, Bitez'den geriye kalan evraklar, plan defterleri, objeler, kitaplar, anlamsız hediyeler, yığınlar dolusu kutuların arasında, hepsini atmaya ramak kala, bekliyordu o telefon. Nasıl olmuşsa, galiba annem, o günlerin hatırına bir hatıra almıştı şahsına, yıkım esnasında. Devlet'in okula lütfettiği o nadide teknoloji, eklenivermişti aile hatıratımıza. Tuşları olmayan santral telefonunun üzerindeki kartta, yalnızca "İbrahim Bey" yazıyordu.

Çok güldük buna.

Ama ben yine de, bazan kulağımı o telefona dayadım, ve bazan 80'lerin başındaki annemin çaresiz sesi geldi kulağıma; "akıyor İbrahim Bey, yine akıyor, çocuklar ıslanıyor..."


80'ler, annem Bodrum'lu genç bir kadına okuma-yazma belgesi verirken, yanında ben. İbrahim Bey'e ait bir fotoğraf ise, bulamadım.  

Hiç yorum yok: