27 Temmuz 2011 Çarşamba

işgalci parodisi


Beyoğlu 6-7 Eylül'den beri işgalcilerin böylesine palazlandığı bir gün daha görmedi sanırım. Çeşitli mafya oluşumlarının ve gök gürlese şeriat geliyor sanan bir grup şizofrenin destek verdiği eylem tüm Beyoğlu sokaklarında hissedildi. Tünel'de direklere çıkan işgalci saldırganlar, masalarını İstiklal Caddesine kadar çıkartmakla tehdit etti. Böylelikle bir kez daha görünür oldu, kamu ile kamuyu işgal belleyenin hali.

Şimdi soruyorum kendilerine, o masalar uğruna biz Beyoğlu sakinleri zamanında saldırılara uğrarken, tehditler alırken, kapılarımız tekmelenirken, mülk sahibi olduğumuz binaların önüne çıkamaz hale gelmiş iken kendileri neredeydiler acaba? O özgürlük savaşını bizler için neden hiç vermediler? Doğru biz para etmiyoruz. İşgal etmek için göz diktikleri meskenlerimizi ne kadar erken terkedersek, o kadar kardı o günlerde... E ne değişti? Şimdi kendilerinin üç beş masası gitti diye mi oynanıyor bu mağduriyet oyunu? 6-7 Eylül tarihinde de pek mağdurdu işgalci saldırganlar. Gözlerde aynı zehir. Hakkı olmayanı "hak" ettiğini haykıranın hırsı hep aynı. Biliriz sizin mağduriyetlerinizi ve gerekçelerinizi. "Binalar yetmez, sokakları da ele geçireceğiz" hırsının bakışlarınızda sabitlediği öfkeyi. Babalarınız da böyleydi. NTV haberi "Beyoğlu Sokakları Sahipsiz Değildir!" başlığı ile vermiş. Haklıdır, babalarının malıdır onların kamusal mekan. İstediklerini sokar, istediklerini kovarlar. Canlarının istediği gibi böler, parseller, kapatırlar. Gerekirse sokakların genişliğini 60 cm'ye kadar indirir kafeslerle çevrelerler. Babalarından mirastır o sokaklar. Babaları da böyle ellerinde sopalarla kazanmıştır. İyi biliriz.

Düne kadar ölüm tehditleri ile yaşayan biz Beyoğlu sakinleri yapayalnızdık. Değil intikam sloganları atıp sokaklarda sağa sola sandalye fırlatmak, derdimizi anlatacak İNSAN aradık İNSAN bulamadık karşımızda.. Kimilerimiz sattı gitti, kimilerimiz hayata küstü terketti, kimilerimiz kahretti. Hayallerimiz o volta tavanlı katların içerisinde tükendi. Çok sevdiğimiz sokaklarımızdan tiksinir olduk. Girmez olduk. Geleceğimizi bu sokaklarda göremez olduk. Bizler kaybolduk gittik. Her 10 yılda bir bu sokaklarda aynı şey oldu. İşgalcinin, rantiyecinin, eli silahlı magandanın adı şimdi uygarlık savaşçısı oldu, öyle mi? Zamanında nice Ülker Sokaklar yakıp kendine yer açanların adı mağdur kesim oldu, öyle mi? Kazıkçı, ukala, çirkef, işgalci Beyoğlu esnafı karşımıza sonunda bununla da dikilecekti, öyle mi? Utanmadan hala semti ve sokaktaki insanları hırpalıyorlar şu anda. Birileri de bu hapı özgürlük mücadelesi diye yutuyor, izliyor, alkış tutuyor.

Benim yaşadığım bina 1874 yapımı. 1874 yılının koşullarında bu binada insanlar mesken tutup yaşayabiliyorlardı. Sene 2011, tehditler, hakaretler, merdivenlerimize yığılan masalar, zor kullanmalar altında artık bu binalarda yaşayamıyoruz. Çünkü bir kapının önünü dahi adil olarak paylaşmayı bilmiyoruz. Bilmek istemiyoruz. Yağmayla, talanla, işgalle, tecavüzle fitillenmiş bir tarihin sonuçları bunlar. Gücüme giden bu, gücüme giden bu ilkele dönüş asıl.

Bir gün utanacaklar mı acaba bu eylemleri hatırladıklarında? Birgün o sokakları masalarla parsellemek uğruna asıl kendi yarattıkları şiddeti farkına varacakalar mı? Birgün bu eylemi tarihimizin karalık sayfalarında okuyabilecek miyiz? Birgün gelecek kuşaklara kapı önlerimizi işgal edenlerin zamanında karşımıza geçip sopa salladıklarını anlatabilecek miyiz? Bir gün istanbul tüm çağdaş dünya kentleri gibi özgürce kullanabilecek mi kamusal mekanını? Umarım.