4 Temmuz 2013 Perşembe

Gezi neden, değil, olamaz.


(notlardan)

Gezi Direnişi'nin Cumhuriyet tarihinin bugüne değin gördüğü "türlü tuhaf" direnişten belki de en temel farkı; refleksif yaratıcılığında yatıyordu. Alışık olduğumuz eylem tiplerinden farklı olarak, bu direnişin nasıl görünmesi, kamuoyuna hangi imajlarla sunulması, medyaya ne şekilde paketlenmesi gerektiğine dair alınmış bir kolektif karar olmamasına rağmen, (ki belki de böyle bir kararın alınamamasıydı süreci görsel serüvene çeviren) kısa sürede Gezi Direnişi dünyanın en iyi "fotoğraf" veren eylemlerinden birisine dönüştü.

Bir tür refleksivite, kendiliğinden doğdu.

Kendilerini analizin öznesi olarak ele alma kabiliyetleri son derece yüksek (genç) direnişçiler, süreç boyunca siyasiler, medya ve kamuoyundan atılan tüm taşları bumerang etkisiyle çıktığı kaynağa geri fırlatmayı başardılar. Bir de atılan biber gazı fişeklerinin neredeyse tümünü, polise geri fırlattılar.

Bu geri fırlatışlar, kendilerine münasip görülen söylem ve muamelenin karşı tarafa aynen iade edilmek süretiyle ironikleştiği yeni bir anlam dünyası doğurdu. Bu sivil dil sayesinde direnişi kırmak için kullanılan tüm araçlar, bizzat direnişçiler tarafından anlam zenginliğine uğratılarak, direnişi güçlendiren fonksiyonel sembollere dönüştü. Kısaca yola "silahsız" çıkan bu hareket, kendisine doğrultulan tüm silahları hedef şaşırtarak doğrultana yöneltti.    

Sanat tarihinden izlemeye hayli alışık olduğumuz, bir formül.   

Şimdi popülist sanatlar bunu kullanabilir, ama teorik iddialar taşıyan bir sanatçının kalkıp böylesine göz önünde olan bir formülü klonlaması, aynı zamanda "sisteme entegre etme" anlamı taşıyacağından dolayı..

Halbuki sanatçının görevi "entegrasyon" değildir.

Gezi Direnişini deyim yerindeyse kendi haline bırakmak, ve kendi enerjisini taşımaya böylesine gücü yeten bir harekete, bir nebze olsun zaman tanımak gerektiğinden dolayı, zaten yaratılmış bir organik imge olarak Gezi; yaşayan, nefes alabilen, doğurgan özelliklerini aktarabilme kabiliyetine sahiptir. Yalnızca bu özelliği bile onu, sanata eşdeğer bir merbetede tartışmaya değer. Bu bağlamda üretilecek "gözlemci" (yan) sanatlar, her yan sanayi ürünü gibi, reprodüksiyon değeri dışında anlam taşımayacaktır.

O nedenle Gezi Direnişinin kendi inisiyatifi dışında "sanatsallaşmasına", en az "meta sanatlara" gösterdiğimiz kadar tepki gösterebilmemiz, üstelik bu tepkiyi bir an önce göstermemiz, üzerine; o ticari galerilerin kapılarından hiç geçemeyecek olan diğer direnişçilerin sinerjilerini eklemleyerek, vicdani bir hassasiyetle bunun karşısında olmamız gerekir diye düşünüyorum.

Benimle tam aksi yönde düşünenleri de seviyorum. Buna hakkım olmadığını sık sık dile getirdiler, fakat ben de direnişin ilk saatlerinden itibaren orada olan birisi olarak, gördüğüm, bildiğim, izlediğim ve emek verdiğim bir sürecin bizim ellerimizle manipüle edilmesini, altı ay sonra o direnişten çıkacak sanatın kaça sattığının, direnişin kendisinden çok daha fazla konuşulur hale gelme tedirginliğini duyumsadığım için, en azından "şu an çok erken" demeye hakkım olduğunu öngörüyorum. Ben bu yazıyı editlediğim dakikalarda Mısır'da bir askeri darbe olmuşken ve henüz hiçbirimiz "hangi yeni otoriyete" hizmet ettiğimizi tam anlamıyla kestirmezken, sanat bu sürece "katkı sağladığı" sürece hedefine yaklaşır.

Bunun da en kolay yöntemi, gerektiğinde galeriden alıp sokağa fırlatmaktır, sokaktakini içeriye taşımak değil.   

Hiç yorum yok: