25 Eylül 2011 Pazar

Kadın katliamı olmuş, önemli mi?

Vaktiyle samimiyetlerini sorgulamaya gerek dahi görmeden bağrımıza bastıklarımız, bugün kalkmış bizim samimiyetlerimizi sorluyor. Üzülmek, samimiyetsizlik. Siirt'de kadın katliamı yaşandı. Bir araba dolusu genç kadının bedenleri roketlerle parçalandı, can çekişen bedenleri üzerine kurşunlar yağdırıldı. 4'ü olay yerinde öldü, 2'si hala ameliyat masalarında ölüm kalım mücadelesi veriyor. Yanlış mı görük? Kadın değil miydi onlar, yoksa onlarıda mı devlet öldürdü, her zamanki gibi medya da bizi kandırdı mı? Boşuna mı kahrolduk yine?

Böyle bir ortamda ben öncelikle olayın üzerinden günler geçmesine karşın sindikleri köşerinde sus pus bekleyenlerin samimiyetlerini sorgulamak isterim o halde. An itibarı ile bu ülkenin kadın örgütleri nerede, pek güzide feministerimiz nerede, barış anneleri nerede, en küçük olayda sokakları dolduran allı morlu aktivistlerimiz neredeler acaba? Canlı kalkan olmak için mayınlı arazilere yığılıp üç gün üç gece nöbet beklemekten daha mı zor bazı kadınlarımız için kalkıp buna bir kınama getirebilmek? Şiddetin her türlüsüne DUR diyebilmek, ne zamandan beri bu kadar ZOR?

Bir samimiyet ölçecekseniz eğer, hele ki kadın olarak, önce üzerinde tepindiğiniz kadın cesetlerinin akibetine bir bakmanızı rica ederim, bir kızlık zarı uğruna aşiret sehpalarında koyun gibi boğazlanan genç kızları hatırlamanızı dilerim, mal gibi kilo ile alınıp satılan kadın ticaretinin vurdumduymazlığınız sayesinde ne boyutlara ulaştığını saptayabilmenizi arzularım, bir samimiyet ölçecekseniz eğer, önce Siirt'de yaşanan olayı kınayıp, ondan sonra kalkıp eleştiriye bizzat kendinizle başlamanızı öneririm. Bunu yapamadığınız sürece, ben sizin samimiyetinizden kuşku duymaya dahi gerek görmem artık, canisiniz.

Vakti zamanında bizler eleştirmeye bizzat kendilerimizle başladık, kendimizi asla kutsamadan, kendi içimizdeki adaletsizlikleri ört bas etmeden, kendi rolümüzü mümkün mertebe zayıflatarak, evrensel değerle ters düşmeden, olası tiranlıklara katiyen mahal vermeden, önce kendi bayraklarımızı yakarak, her daim işaret parmaklarımızı kendimize yöneltmeyi tercih ederek yaklaştık bu sürece. Bu açık kart, daima cebimizdeydi. Bugün samimiyet diyenler, bu karttan başlayabilir kendi samimiyetleri üzerine düşünmeye. Çünkü anlıyoruz ki, onlar bizlerin sahip olduğu fırsatların yarısına dahi sahip olsalarmış, bizler onların umrunda olmayacakmışız. Fırsat buldukları noktada, kimse onların umrunda değil. Kadın hakları, biz samimiyetsizlere dair bir fanteziymiş.

Hiç yorum yok: