30 Eylül 2011 Cuma

500 metrede büyük sonbahar

bugün çok erken uyanmak istedim. gün doğarken yazmak. üstelik başardım. belki de dünyanın en direnç gerektiren karşı koyuşu, 360 derece beyoğlu bombardımanı ile çevriliyken, perdeleri kapatıp yazmaya çalışmak. dışarısı çekici olduğundan değil, içerinin atmosferini de mahvettiğinden. beyoğlu'nda içeride olmak, hep ikilem. sabah 05:30, balkon kapısının aralığından aylardır olmadığı kadar temiz bir hava sızdı içeriye. yorganın üzerine attığım bacağımdan başlayarak tüm bedenimi yaladı. o havayı soluyarak uyandım güne. mis. gökyüzü saks mavisi, aylardır hiç olmadığı kadar. yüzümü yıkayıp geri dönene dek kaybolsada, son dakikalarına şahit olmak rüya. kuzey ışıkları. bugün ilk kez sokağa çıkarken ne kadar örtünmem gerektiğini bilemedim. nihayetinde kadife ceket, güneş gözlüğü kombinasyonuna budur diyerek daldım güne. şemsiyesiz. yayınevinden dönerken şiddetlendi yağmur. hıdivyal han ile garanti han'ın tam orta yerinde, birinden bir diğerine geçmeyi henüz başaramamış iken.. biraz hızlandım, hızlandı. biraz yavaşladım, hızlandı. durdum, daha da hızlandı. kader. o halde bugün ıslanmak istedim, doğa tüm bedenime dokunsun istedim, başıma aniden birşey gelmiş olsun bende işi gücü terkedip oracıkta teslim olayım istedim. öyle oldu. yürüyebileceğim kadar yavaş yürüdüm geriye kalan 500 metreyi bugün. belki de seneler sonra her daim koşar adımlarla katettiğim cadde de ilk kez salındım. herkesin saçakların altına sığındığı o en şiddetli anlarda, sanıyorum caddenin ortasında benim dışımda birkaç kişiden daha fazlası kalmamıştı. bugün ıslanmak ne güzel. telaşa kapılmadan, sonbaharla ilk gününde böylesine derinden kaynaşmak ne güzel. doğadan kopuşun, henüz mümkün olmadığına inandırıyor beni güzel sonbahar.

Hiç yorum yok: