10 Aralık 2011 Cumartesi

Maryam Yarım Asırdır İçimizde / YENİ ŞAFAK - Aysel Yaşa

Fotoğraf: Vural Yazıcıoğlu

1930 - 1985 yılları arasında İstanbul'un kozmopolit yapısını kareleriyle günümüze ulaştıran Maryam Şahinyan'ın arşivi artık emin ellerde. Tayfun Serttaş tarafından bir açık arşive dönüştürülen kareler, SALT Galata'da sanatseverlerle buluştu. Serttaş üzerinde 3 yıl boyunca çalıştığı projeyi "Fotoğraflarla yüz yüze kalmak psikolojimi derinden etkiledi ama sonucunda açık arşiv nasıl olmalı sorusuna iyi bir yanıt vermiş olduk" cümleleriyle kuruyor.

Aysel Yaşa

Ben değil Maryam beni buldu

Ermeni fotoğrafçı Maryam Şahinyan'ın 200 bine yakın fotoğrafını bir açık arşive dönüştüren Tayfun Serttaş, "Ben değil, Maryam ve onun fotoğrafları beni buldu" şeklinde konuşuyor.

Sene 1930... Çiçek Pasajı'nın tek kadın fotoğrafçısı Maryam Şahinyan, 1. Dünya Savaşı'dan kalma fotoğraf makinesinin başında... Hem müşterilerinin birbirinden özel karelerini çekiyor hem de farkında olmadan, bir döneme ufacık dükkanında tanıklık ediyor. Çektiği tüm kareleri yıllara ve aylarına ayırarak kutularına kaldırıyor. Ve o kutular sene 2011 olduğunda yani vakti geldiğinde yine bir sanatçı tarafından açılıyor. Bu arşivin peşine düşen isim Tayfun Serttaş. Daha önce Stüdyo Osep sergisini açan ve başarılı bir çalışmaya imza atan Serttaş, bu sergide Maryam Şahinyan'ın dünyasına giriyor ve onun çektiği 200 bin kareyi bir açık arşive dönüştürerek ilgililerinin merakına sunuyor. Sanatçının yaptığı çalışma bugünlerde Salt Galata'da görücüye çıktı. Serginin girişinde enformatik bir bölüm bulunuyor. Serttaş'ın iki yıl boyunca yapılan çalışmalarının özeti var burada. Sergiyi dolaşırken Serttaş'a Maryam'la yollarınız nasıl kesişti diye soruyorum. Aldığım cevap enteresan: "Stüdyo fotoğrafçılığıyla ilgili çalışmayı tek elden yürüttüğüm için, arşivi elinde bulunduran Aras Yayıncılık'ın sahibi Yetvart Tomasyan bu fotoğrafları ellerime teslim etti. Yani ben Maryam'ı hiç aramadım, o beni buldu."

ARŞİVİN TAMAMINI


9 sandıkla devralan Serttaş, "İlk dört aylık süreçte ne olduğunu anlamaya çalıştım. İlk aşamada laborant gibi proje üzerinde çalıştım. Filmleri temizledik. Dijitale aktardık, katalogladık. Akabinde farklı misyonlar edinip çalışmayı bu aşamaya getirdik" diye özetliyor geçen 3 yıllık süreyi. Tabii bu arada filmleri yıkama sürecinde birçok suretle karşılaşan sanatçı fotoğraflarla yüz yüze kalmanın çok ağır olduğunun altını çiziyor: "Maryam 1930'ların malzemeleriyle o kutuyu kapatmış ve sen 2011'de yeniden açıyorsun. O kareler pozitif olarak karşına dikildiğinde yüzleşmek ağır oluyor. Bir milyona yakın insanla yüz yüze kalmak konuya teknik bakmadığın sürece psikolojik olarak yıpratıcı bir şeydi."

KİMLİKLENDİRME DE YAPILACAK


Maryam Şahinyan'dan sonra Fikri Kevork Çalışlar'a oradan da Yetvart Tomasyan'ın korumasında bugüne gelen arşivin en önemli kısmını bilgisayarlara yüklenmiş açık arşiv bölümü oluşturuyor. Burada fotoğraflara çeşitli etiketler verilmiş. Yani siz fular takan erkekleri aradığınızda anahtar kelimeleri girmeniz yeterli oluyor. Tabii çalışma bu kadarla da bitmiyor. Sergilenen fotoğraflarla bir ağ oluşturulacak ve zamanla fotoğraflar üzerinde kimliklendirme çalışmasına gidilecek. Sergi aslında işin temsili tarafı. Serttaş bu konuyla ilgili, "Bu çalışma açık arşiv nasıl olur sorusuna cevap. Bu bir fotoğraf sergisi ama basılı tek bir kare yok. Derdimiz de fotografik tartışma değil. Biz onların içinde çok başka bir şeyin peşindeyiz. Bir dönemi, İstanbul'u, o dönemin insanlarını tahlil edebilme imkanı sunmaya çalışıyoruz" şeklinde konuşuyor. Arşive hangi alanla ilgili yaklaşırsanız ona dair çok geniş bir envantere sahip oluyorsunuz. Bir sinemacı olarak yaklaşan yığınla hikaye, dansçı olarak gelenin ise aklına gelmeyecek koreograflarla dönmesi kuvvetle muhtemel. Serginin en son bölümünde 10 tane LCD ekranda 950 tane fotoğraf dönemlerine ve konularına ayrılmış şekilde sergileniyor. Maryam'ın hayatında önemli roller oynayan herkes bu karelerde. Rahibeler, kadınlar, çocuklar hepsinin farklı duruşları Maryam'ın gözünden fotoğrafa dönüşmüş ve ileriki günlerde sahibini bulması için titiz bir şekilde yine Maryam tarafından arşivlenmiş. Kronoloji bugüne yaklaştıkça kentlilik ve taşralılık arasındaki dengenin alt üst olduğuna şahit oluyorsunuz. Kent bilinci bağlamında bir ilkele dönüş var ve bunu Şahinyan'ın çektiği karelerden anlamak da oldukça kolay. Stüdyonun havası da değişmiş tabii bu dönemde. Sanki önünüzde 12 ciltlik bir ansiklopedi var. Karıştırdığınız her sayfa size darbeye, şehre, insanlara dair bilgiler veriyor. Hayatı boyunca evlenmeyen, çocuğu olmayan Maryam'ın kendi fotoğrafları bu arşivde yok. Zaten fotoğraf çektirmekten de hoşlanmıyormuş. Üzerinde titizlikle çalışılmış bu sergi 22 Ocak tarihine kadar açık kalacak. Arşiv daha sonra dijital ortamda meraklılarına sunulacak.

Demografik dönüşüm de var

İstanbul'un geçirdiği demografik dönüşüm de Maryam'ın arşivinde karşınıza çıkıyor. 1970 sonrası sanayileşme dönemi, iç göçün başlaması, gidenlerin yerine koyduklarımız olanca açıklığıyla göz önüne seriliyor.


Kaynak: Yeni Şafak / Aysel Yaşa - 10 Aralık 2011

Hiç yorum yok: