12 Aralık 2011 Pazartesi

Zamanı bekleyen fotoğraflar / RADİKAL - Karin Karakaşlı


Maryam Şahinyan'ın 1935'ten 1985'e Foto Galatasaray'da çektiği fotoğraflar, İstanbul'un olduğu kadar Türkiye'nin de değişim hikâyesini anlatıyor.

Karin Karakaşlı


Deli lodoslu, hafif puslu bir İstanbul günü. Gökyüzünde aydınlatmaktan çok gölgelemeye yarayan grimsi beyaz bir ışık... Yine koca şehrin bir yerlerinden bir yerlerine sürükleniyorum. Aynı gün içinde misal, Kayışdağı, Sefaköy, Taksim, Cihangir ve Karaköy hattından geçiyorum. Varlığından haberdar olmadığım okullar, devasa siteler, otobanlar var. Artık tanımadığım, bilmediğim yerleri çok fazla İstanbul’un. İçim üşüyor cam boyu akan yollarda. Gözümü kapatıyorum.

Bir göz kırpımlık anda önümde siyah-beyaz, yabancı ama tanıdık bir dünya var. Bu dünyayı eski Osmanlı Bankası binasında açılan SALT Galata’nın üçüncü katındaki Foto Galatasaray açık arşivinde buldum. Sonra da bir daha hiç kaybetmemek için Aras Yayıncılık’tan çıkan, Tayfun Serttaş’ın Foto Galatasaray kitabını da yanıma aldım. Artık İstanbul’a Maryam Şahinyan’ın fotoğraflarından bakıyorum. Gözlerim kapalı.
“Geride hiçbir kanıtın kalmadığı durumlarda devreye girer fotoğraf. Sonra bu kitabın sayfalarında tanıklık edeceğiniz gibi olur. O dünya unutulurken, biz büyüyor oluruz. Sonra aniden bir yerlerde, onu buluruz. Ne diyeyim?” Bu sözlerle anlatıyor sanatçı, yazar, araştırmacı Tayfun Serttaş, beklenmedik bir anda elinde buluverdiği 200 bin fotoğraftan oluşan Maryam Şahinyan arşivini. Bir gözünüzün önüne getirmeye çalışın. 1935’ten 1985’e kesintisiz 60 yılda İstanbul’a küçük bir stüdyodan tanıklık etmek, ne demektir? Aslında tam da Tayfun’un dediği gibi geriye izi, kanıtı, varlığını anımsatacak hiçbir şeyi kalmamışken sanki gaipten bir fotoğraf aracılığıyla dile gelir geçmiş hayat. Ve geçmemiş olur.

Meclisi Mebusan’ın Sivas mensubu Agop Şahinyan Paşa’nın 1915 sonrası bütün varlığını ve koca hayatını geride bırakarak göçtüğü İstanbul’da mütevazı bir apartman dairesinde, tarihin dayattığı bir hayat mücadelesi ile başlıyor Maryam Şahinyan’ın hikâyesi. Babası Mihran Şahinyan’ın sadece bir gençlik hevesi olarak hobi niyetine ilgilendiği fotoğrafçılık da bu can havliyle göç edilen şehirde ekmek teknesine dönüşüyor. En büyük çocuk Maryam işte böyle başlıyor işe ve ömrünü adadığı koca arşiv, dükkânı devredişi sonrası imhaya ramak kala önce Yetvart Tomasyan tarafından kurtarılıyor, 20 yıl sonra da Tayfun Serttaş’la buluşuyor.

Sakın tesadüflerden bahsetmeyelim. Aslında Maryam’dan Tayfun’a uzanan yolda bir hayat döngüsü tamamlanıyor ve şehir kendini bir kez daha sil baştan anlatıyor. Hiç susmamacasına, siyah-beyaz.

Bir sandalyeye yansıyan şehir

50 yıl boyunca Maryam Şahinyan’ın I. Dünya Savaşı’ndan kalma körüklü kamerasından gelip geçenlerin sayısı kadar çeşitliliği de çarpıyor insanı. Dışarda İstanbul en dramatik değişimlere, dönüşümlere tanık olurken bu stüdyonun pufu, ahşap sandalyesi hiç ama hiç değişmiyor. Böyle olunca da, o puf ve sandalye hayatın enlem ve boylamını tanımlayan bir koordinata dönüşüyor. “Foto Galatasaray’ın demografik olarak neredeyse her on yılda bir dönüşen müşteri profiline karşın, eski günlerden birer hatıraymışçasına hiç değişmeksizin korunan stüdyo dekorasyonu, tek başına bireylerin bıraktığından çok daha belirgin izler bırakır izleyici üzerinde” diye anlatmış bu çelişkili durumu Tayfun Serttaş. Bebekler ya o sandalyeye oturmuş ya da üzerinde ayakta durmuşlar. Kadınların bir kısmı ilişmiş, erkeklerin bir kısmı kaykılmış. Kalabalık ailelerde yanyana dizilenler arasında görünmez olmuş sandalye. Ama hep öyle durmuş, zamana inat.

Yokluğun kaydı

Maryam belli ki kimseleri yargılamamış. O yüzden herkes, her nasılsa o haliyle bu kadının karşısına geçmiş. Şehrin en şık kadınları, gayrimüslim aileleri, Bolşevik Devrimi’nden kaçıp İstanbul’a sığınan Ruslar, tiyatro grupları, müzisyenler, subaylar, vaftizlik ve sünnetlik çocuklar, transeksüeller, düğün günündeki çiftler, iç çamaşırlarıyla kadınlar ve iki yandan tuttukları etekleriyle kendilerini kelebek yapan küçük kızlar... Herkes burada, tam karşımızda. Stüdyonun kayıt defterleri kayıp, ne bir isim var elde ne bir not. O belirsizliğin içinden önümüzdeki yıl boyu el yordamı ilerleyip eş dost, aile arayacağız birlikte. Açık arşiv olarak düzenlenen serginin en büyülü yanlarından biri de bizi tarihe katılmaya, onu bugünde paylaşılır kılmaya davet etmesi.

Bir göçler şehri olan İstanbul 70’li yıllardan başlarak yeni yüzünü Maryam Şahinyan’ın objektifine de sunuyor elbette. Bir yerden sonra haçlı kolyelerin yerini beşi bir yerdeler alıyor. Fötr şapkalar, kürk paltolar, ipekli satenli kıyafetler, tüller, etoller yerini bayramlıklara, allı güllü basmalara, kasket ve başörtüsüne bırakıyor. Maryam her şeyi sessizce kaydediyor bizler için.

Tayfun Serttaş’ın ‘Aynadan Bakanlar’ olarak adlandırdığı ve haklı olarak fotografik dilin izlerini yakaladığı koca bir seride ise en çok da kadınları aynadaki akisleriyle yüzleştiriyor Maryam Şahinyan. Kimi zaman aynadan doğruca bize bakıyor, kimi zaman iki kez bizden ve kendilerinden kaçıyor bu kadınlar. İfadeler gelip geçiyor. Bir yerden sonra hepsini tanırmış gibi hissediyoruz.

Oysa yoklar. En çok da yokluklarının kaydı zaten bu fotoğraflar. Tam da Tayfun’un dediği gibi: “Foto Galatasaray’ın anlattığı gibi hatırlayabilenler için, artık İstanbul diye bir şehir de yoktur. Adı İstanbul kalsa da, geride size İstanbul’da olduğunuzu hissettirebilecek bir dil duyulamamaktadır. Bu hikâyenin sonunda, yitiren İstanbul olur. Sivil diyaloğun kaybolduğu şehirde, doku kaynaşması henüz tamamlanamamıştır. Belki de bu gerçekliğe inat, zamanın gerektirdiği tüm ‘yeni,’ ihtiyaçlara rağmen 1985’e dek I. Dünya Savaşı’ndan kalma körüklü kamerası ve siyah-beyaz tabaka filmleriyle fotoğraf üreteren Şahinyan, bir bakıma zamanı askıya almaktadır. Onun tarihinde askıya alınan İstanbul’da, zaman başka bir anlam kazanır. Geriye dönmek isteriz.”

Önümüzde yılgın bir sonsuzluğa uzanan günlük hayat rutinin içinden bu askıya alınan zaman, farklı bir hayat olasılığı olarak göz kırpar bize. 200 bin fotoğrafa karşın kendinden topu topu dört vesikalık bırakmış bir kadın, yokluğu içinden konuşur. İstanbul diye yitirdiğimiz her şeyi yerli yerine koyar. O zaman anlarız ki boşa gitmez, unutulmaz hiçbir şey. Sadece ama sadece zamanını, bir de insanını bekler.

Foto Galatasaray sergisi, 22 Ocak 2012 tarihine kadar SALT Galata’da görülebilir. Tel: 0212 334 22 00

Kaynak: Karin Karakaşlı / Radikal - 12.Aralık.2011

Hiç yorum yok: